İman-inkâr ve hidayet-dalâlet mücadelesi, Âdem (as) zamanından beri gelip, kıyamete kadar da sürüp gidecektir. Her iki cephenin mensupları hiç bir zaman eksik olmayacaktır. Bununla birlikte, tarihin şahitliğiyle ve Kur’ân’ın hükmüyle gâlibiyet ve zafer, geçmişte inananların ve hak taraftarlarının olduğu gibi, bundan sonra da aynı şekilde tecelli ve tezahür edecektir.
Çeşitli şekillerde devam edip gelen bu mücadele, fert planından şahs-ı mânevîler zeminine çıkılınca, değişik isimler altında faaliyet gösteren cemiyet, cemaat, dernek, sendika ve nihayet siyasî partilerin mücadelesine dönüştü.
Tanzimat’la başlayıp, İkinci Meşrutiyetle kuvvet bulan, Cumhuriyet döneminin ilk yirmi beş senesinde kesintiye uğrayıp, daha sonra çok partili demokrasi dönemine geçilince, tekrar su yüzüne çıkan siyasî partiler mücadelesi, tarihimizin ibretli sayfalarını oluşturur. Bu mücadelede inanan kesimin mensupları, dinin mukaddes kuvvetinden her zaman ve zeminde istifade etmeyi düşünmüş ve bir kısmı tatbikata koymuştur.
Halbuki din, her zaman mukaddes ve yücedir. Bütün siyasetlerin üstündedir. Siyaset, ancak dine hizmet edebilir. Onu kendisine hizmetkâr etmeye çalışmak, İslâm dinine yapılabilecek büyük bir kötülüktür. Hiç bir siyasi partinin hakkı ve haddi değildir ki, mukaddes din hakikatlerini kendi emellerine ve dünya ikbal ve hedeflerine âlet, tâbi ve basamak yapabilsin. Gökyüzündeki güneş, yeryüzündeki cam parçaları hükmündeki dünyevî siyasetlere nasıl âlet edilebilir?
Bu itibarla, siyasî partilerin İslâm dininin inkişaf ve yayılmasına hizmet etmeleri ve bu maksada vasıta olmaları esas, onu âlet etmeye çalışmaları hatâdır. Umumun ortak mukaddes malı olan dini tekeline almak ve İslâm’ı temsil ettiğini âleme ilân etmek ise, hatâların ve günahın en büyüğüdür. Bu hususa çok dikkat etmek gerektir. Zira hayat, yalnız bu dünyadan ibaret değildir.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)
Views: 0