2. Meşrutiyetin ilânı öncesi ve sonrasında Tanin, İkdam ve Volkan gibi gazetelerde, değişen ve gelişen sosyal hayatın problemlerine Kur’an eczanesinden reçeteler sunan Bediüzzaman, mü’minlerin nâşir-i efkarının bütün dînî kitaplarla beraber, i’lâ-yı Kelimetullahı hedef-i maksat eden günlük dînî gazeteler olduğunu söylüyordu.

31 Mart hadisesi münasebetiyle çıkarıldığı sıkı yönetim askeri mahkemesinde, “Şeriat isteriz”diyenlerin asıldığı ve mahkeme bahçesinde sallandırıldığı bir atmosferde, aynı suçtan yargılanan Bediüzaman, “Gazetelerde neşrettiğim umum makalâtımdaki umum hakaikta nihayet derecede musırrım. Şayet, zaman-ı mazi canibinden, Asr-ı Saadet mahkemesinden adaletnâme-i şeriatla dâvet olunsam, neşrettiğim hakaikı aynen ibraz edeceğim. Olsa olsa o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim. Şayet, müstakbel tarafından üç yüz sene sonraki tenkidat-ı ukala mahkemesinden tarih celpnâmesiyle celb olunsam, yine bu hakikatleri tevessü ve inbisat ile çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber, taze olarak orada da göstereceğim. Demek hakikat tahavvül etmez. hakikat haktır. Millet uyanmış; mugalata  ve cerbeze ile iğfal olunsa da, devam etmeyecektir. Hakikat telâkki olunan hayalin ömrü kısadır. Feveran eden efkâr-ı umumiye ile, o aldatmalar ve mugalatalar dağılacaktır. Ve hakikat meydana çıkacaktır, inşaallah.”diyordu. (D. H. Örfi s. 50)

Hakkın hatırını yüce tutarak hiç bir hatıra feda etmeyen ve ecel birdir tağayyür etmez, diyerek korkusuzca sadece gerçekleri haykıran o kahraman insan; İstanbul’un işgali yıllarında da hakkında “Vur!” emri çıkarıldığı halde, yine gerçekleri ortaya koymuş ve yazdığı ‘Hutuvat-ı Sitte’ adındaki eseriyle, İngilizlerin planlarını suratlarına çarpmıştı.

Dînî gazeteleri, dînî nasihatların en tesirli vasıtası olarak gören Bediüzzaman; basını, kamuoyuna doğru tercüman olmaya çağırıyor, genel ahlâka aykırı yayınlardan vazgeçmeye dâvet ediyordu. “Gazeteler iki kıyas-ı fasit cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir neşriyat ile ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar. Ve efkâr-ı umumiyeyi perişan ettiler. Ben de gazetelerle, onları reddeden makaleler neşrettim. Dedim ki: ‘Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı. Hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumi-i müşterek-i milletten bîtarafâne çıkmalı. Ve matbuat nizamnâmesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i hâlisa tanzim etmeli.” (D.H.Ö. s. 25)diyerek, hem gerekli ikazı yapıyor, hem de genel anlamıyla, gazetecilerin dikkat etmesi gereken kuralların çerçevesini çiziyordu. Bu ikazlar, hâlâ güncelliğini korumaya devam ediyor.

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları)

Views: 2