“Hidayet büyük bir nimettir. Vicdanî bir lezzettir. Ve ruhun cennetidir.” Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine ait olan şu ifadeler ne kadar yerindedir. Zira, onsuz ne nimet ve ne de lezzet mümkün değildir.

Sabit bir hakikat olan hidayet nimetini yaratan Allah’dır. İnsan, ona ulaşmak için sadece iradesini o istikamette kullanır, o kadar. Kalbe yerleştiren ve aşılayan yine Allah’dır.

İşârâtü’l- İ’caz tefsirinde Bediüzzaman “İman, kulun irade-i cüz’iyesini sarfından sonra, Cenab-ı Hakkın vicdan-ı beşere ilka ettiği (aşıladığı) bir nurdur, vicdanın iç yüzünü parlatır.”tarifini yapar.

Evet, kul kendi aklı ve kendi kabiliyetiyle iman ve hidayet nurunu elde edemez. Mutezile mezhebinin mensupları gibi, onu kendine mal edemez. Ancak, şuur ile, iradesiyle ona yönelir ve Allah da hidayet nimetini kişinin kalbine aşılar.

Allah kaybettiği kulunu, kulundan daha fazla kazanmak ister. Bir hadis-i kudsîde “Kulum Bana bir adım yaklaşırsa, Ben ona iki adım yaklaşırım. O Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak giderim.”buyrulmuştur. Bunlar elbette mecazî olarak beyan edilmiş hakikatlerdir. Allah’ın, kulundan daha fazla arzu ettiği hakikatine bir kinayedir.

Hiç kimse, kimseye hidayet veremez. Ancak vesile olunabilir. Zaten bütün peygamberlerin, evliya ve âlimlerin vazifesi vesile olmaktır. Sadece usulüne uygun olarak hakkı ve hakikati tebliğ etmektir.

Âyet-i kerimede “Sen sevdiklerine hidayet veremezsin. Ancak, Allah dilediğine hidayet verir.”fermanıyla bu gerçeğe işaret edilmiştir. Kul istemedikçe ve irade-i cüz’iyesini iman ve hidayet tarafına  yöneltmedikçe, Peygamber Efendimizin (asm) amcası Ebu Talip de olsa, hidayet hakikati nasip olmamaktadır. Bu nokta çok önemlidir, dikkat lâzımdır.

asyanur.info    samicebeci.net     (Youtube Sami Cebeci)

Views: 0