Hayat

ISPARTA KAHRAMANLARINA BENZEMEK

1925 ve 1950 Yılları arası, İslâm dini aleyhine en dehşetli manevi kara kışların yaşandığı bir dönemdi. Allah demenin suç sayıldığı, Kur’an öğrenmek ve öğretmenin yasak edildiği, din adamlarının ve dindarların susturulup ortadan kaldırıldığı böylesine karanlık bir dönemde, Bediüzzaman ve talebelerinin kahramanca dinlerine sahip çıkmaları ve idam olmak da dahil, her türlü işkence  ve zulümlere sebat ve metanetle direnmeleri ve boyun eğmemeleri, emsalsiz bir mücadeleydi.

Semavatın sakinleri olan melâikeler bu kahraman dâvâ adamlarını alkışladıkları gibi, gelecek nesiller de onları alkışlayacak ve örnek alacaktı. Çünkü onlar, imanları yok edilmek istenen bir milletin ve gelecek nesillerin imanlarını kurtarmayı en büyük vazife biliyor ve doğrudan doğruya imana hizmetin, bu zamanda sahabe mesleğinin bir cilvesi olduğuna inanıyorlardı. Onun dışındaki tarikat tarzındaki hizmet metotları meyve kabilindendi. İman hakikatleri ise, ekmek gibi, hava gibi, su gibi en temel ihtiyaçlar hükmündeydi.

Bahsi geçen hakikati Bediüzzaman onlara şöyle ders veriyordu: “Feyzi kardeşim! Sen, Isparta vilâyetindeki, kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın…O şakirtlerin gayet keskin kalp ve basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risale-i Nur’a hizmet ise, imanı kurtarıyor. Tarikat ve şeyhlik ise, velâyet mertebelerini kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak, on mümini velâyet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için, bir mümine küre-i arz kadar bir saltanat-ı bâkiyeyi temin eder. Velâyet ise, müminin cennetini genişlettirir ve parlatır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı veli yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir. Bu dakik sırrı, senin Ispartalı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de, umumunun keskin kalpleri görmüş ki, benim gibi bîçare  günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara, belki eğer bulunsaydı, müçtehitlere dahi tercih ettiler. Bu hakikate binaen, bu şehre bir kutup, bir Gavs-ı Âzam gelse, seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım dese, sen, Risale-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.” (Kastamonu Lâhikası s.52)

Bu ikazlardaki ince mânâları dikkate alarak gereğini yapmak, Nur’un hakiki ve sâdık talebelerinin vazgeçilmez hedefleri olmalıdır.

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

hizmet metotları

Reklam

Yorum Yap