Görünen ve görünmeyen bütün âlemleriyle bu kâinatı muazzam bir kitap, muhteşem bir saray ve İlâhi bir apartman şeklinde yaratan Cenab-ı Hak; mevcudat içinde en kıymetli olan hayat hakikatiyle âlemleri şenlendirmiş, karanlıklı ve kesif olan madde âlemini onunla ziyadar ve ışıklı hale getirmiştir.

Hayat, en bilinen ve en çok görünen varlık olmasına rağmen, mahiyet itibariyle Hz. Âdem (as) zamanından beri insanoğlunun ilminden gizli kalmıştır. Maddeyle alâkası olmayan fakat girdiği maddi vücutları dahi canlandıran ve Cenab-ı Hakkın HAY isminin canlılarda bir cilvesi ve tecellisi olan hayat gerçeğini, en güzel ve kapsamlı şekliyle asrımızda Bediüzzaman Hazretleri tarif etmiştir.

Hayatın hem mülk hem de melekût cihetleri şeffaf, kirsiz ve bulaşıksız olduğundandır ki, Ezeli Hayat Sahibi olan Allah, zahirî sebepleri araya koymamış ve onu doğrudan Kendine bağlamış. Onun içindir ki, hayatın teşekkülü için, ilim adamları hiç bir sebep gösterememektedir.

Canlı bedenlerin en temel yapı taşı olan hücreleri inceleyen histoloji uzmanları; genel olarak hücre zarı, sitoplazma, çekirdek zarı, çekirdek ve içindeki DNA,RNA denilen genler ve nihayet amino asitlere gelip dayanıyorlar. Daha ötesi yok. Bunların hiç birisi de hayat gerçeğine kaynaklık yapacak bir mahiyette değildir. Orada tıkanıp kalıyorlar.

Bu hakikatten dolayı, hayat gerçeğinin Allah ile bağını koparan ilim adamlarının ortaya koydukları ilim, zahiren ilim görüntüsü altında hükmeden derin bir cehalettir.

Hayat cevherinin yirmi dokuz ehemmiyetli özelliklerini ve umumi vazifelerini tarif ederek, onun nasıl bir İsm-i Azam tecellisi olduğunu ispat eden Bediüzzaman Hazretleri, daha sonra şu yorumu ifade etmektedir: “Hem anla ki, bu hayat madem kâinatın en büyük neticesi ve azametli gayesi ve en kıymetli meyvesidir; elbette bu hayatın dahi kâinat kadar büyük bir gayesi, azametli neticesi bulunmak gerektir. Çünkü, ağacın neticesi meyve olduğu gibi, meyvenin de çekirdeği vasıtasıyla neticesi, gelecek bir ağaçtır. Evet, bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediye olduğu gibi, bir meyvesi de hayatı veren Zât-ı Hay ve Muhyi’ye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki, bu şükür ve muhabbet ve hamd ve ibadet ise, hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın gayesidir. Ve bundan anla ki, bu hayatın gayesini ‘Rahatça yaşamak ve gafletli lezzetlenmek ve heveskârâne nimetlenmektir.’ diyenler, gayet çirkin bir cehaletle, münkirâne, belki de kâfirâne, bu pek çok kıymettar olan hayat nimetini ve şuur hediyesini ve akıl ihsanını istihfaf ve tahkir edip, dehşetli bir küfran-ı nimet ederler.” (Lem’alar s. 324) (Devamı yarın)

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)