“Bu dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan ibarettir.”buyuran Cenab-ı Hak, maddi yaşantı itibariyle dünyanın iç yüzünü nazara vermekte “Asıl hayat ise, âhiret yurdundaki hayattır.”ikazını yaparak, bütün gücüyle dünyaya yönelen insanların yüzünü, dünyadan âhiret hayatına çevirmektedir. “Dünyadan da nasibini unutma.”diye emrederek, dünya ve âhiret dengesini kurmayı istemektedir.
Yüce Rabbimizin kâinata koyduğu kanunlar gereği olarak günler haftaları, ayları ve yılları kovalarken ve mevsimler de birbirini takip ederken; insanlar da çocukluk ve gençlik yıllarını geride bırakarak, orta yaşlılık ve ihtiyarlık dönemine girerler. Hiç gelmeyecekmiş ve devamlı genç kalınacakmış gibi zannedilen duygular arasında ihtiyarlık gelip kapıya dayanır. Gözler yeterince görmez, kulaklar yeterince işitmez olur. Baştaki saçlar bembeyaz bir kefeni andırırken beller bükülür, dizler tutmaz hale gelir. Yüzlerde beliren derin izler ve kırışıklarla birlikte, gençlikte olmayan hastalıklar vücutta vatan tutmaya başlar. Hayat çekilmez bir hale gelir. Güzellik zamanında bakılmaya doyulmayan aynalar, âdeta insana düşman gibi olur. İnsan aynada kendisine bakmaya korkar . “Ben bu hallere gelecek ve düşecek biri miydim?”diye kendine kendine kahreder. Hele kendi akranları birer birer etrafından çekilip ölümle onu terk etmişse ya da çocukları tarafından bakım evlerine bırakılıp terk edilmişlerse, bu büsbütün azap ve dayanılmaz bir işkence halini alır. Bin kere ölmeyi yaşamaya tercih eder. Bayramdan bayrama ziyaret edilen ve yetkililer tarafından hatırları sorulan seksenlik doksanlık ihtiyarların gözyaşlarını ve yakınlarına yaptıkları sitemleri gören ve işitenler, bu söylediklerimize hak verirler. Bir Arap şairi “Keşke bir gün gençliğim dönseydi, ihtiyarlık benim başıma ne hazin haller getirdiğini ona şikâyet edip söyleyecektim.”diyerek, tasvir ettiğimiz mânâları veciz bir şekilde ifade etmiştir.
Ebedi saadetler diyarında ve Cennet âleminde ise, bahsini ettiğimiz problemlerin hiç birisi yoktur. Orası huzur, mutluluk ve mükâfat mekânlarıdır. İnsanların bedenleri ebediyen genç ve güzel olarak kalacaktır. Hadis-i şeriflerin beyanına göre Cennet ehlinin yaşı otuz üç olacak ve hep öyle devam edecektir. Hurilerden daha güzel olarak yaratılacak olan bu dünyadan Cennete gidecek kadınların yaşları daha genç olacak ve güzellikleri hiç bozulmayacaktır. Dünyadan âhirete gönderdikleri sevaplar nispetinde hem Cennetteki derece ve makamları yüksek olacak hem de güzellikleri o nispette kat kat artacaktır. Cennet saraylarının hanımı olan o mübarek kadınlar, Hurilere sultan yapılacaklardır.
Cennetin nâmütenahi nimetlerinden istifade eden insan bedenleri, onu teşkil eden zerrelerin sabit oluşu veya vücuda giren maddelerle çıkanların dengede oluşundan dolayı ölümsüz olup ebediyete mazhar oldukları gibi, hiç ihtiyarlığa ve hastalığa maruz kalmazlar. Kendileri, eşleri, sarayları ve sevdikleriyle birlikte ebediyen Cennette kalırlar ve Cennetin sonsuz nimetlerinden sonsuza kadar yararlanırlar. Onlar için ebedi saadet, Allah’ın rızasına nail olma ve Allah’ın emsalsiz cemal ve güzelliğini seyretme lezzeti vardır. Bu ise, Cennet lezzetlerinin tamamından üstün ve Cenneti unutturacak kadar yüksek ve saadetli bir hâldir. Cenab-ı Hak, cümlemize bu saadetli hâllere mazhar olmayı nasip etsin, inşaallah.
asyanur.info
Views: 0