Fıtratına yerleştirilen ve sonsuza kadar uzanıp giden duygu ve arzuları sebebiyle insanlık, tarih boyunca ebediyen yaşanılacak ve nihayetsiz nimet ve lezzetlere mazhar olunacak bir inanca hep sahip olagelmiştir.

Semavi dinlere mensup olmayan kavim ve topluluklarda bile bu inanç yer etmiş fakat batıl ve hurafevari inanışlarla çeşitli suretlerde kendini göstermiştir.

İnsanın midesine açlık gibi bir duyguyu verip onu türlü türlü rızık ve nimetlerle doyuran İlâhi Kudret, vicdanına yerleştirdiği ebediyen yaşama arzusunu karşılıksız bırakmayacak, iman ve itaat eden salih kullarına cenneti ve ebedi saadeti fazl ve keremiyle ihsan edecektir. Bu, Allah’ın kullarına verdiği sözüdür. Hem de rahmet ve kereminin, adalet ve cömertliğinin gereğidir. Allah asla sözünden dönmez, kudreti ise verdiği sözü yerine getirmeye muktedirdir.

Başta Kur’an-ı kerim olmak üzere Tevrat, Zebur, İncil ve diğer bütün semavi sahifelerde cennet ve cehennemden haber verilmiştir. Bütün peygamberler ümmetlerini cennetle müjdelemiş ve cehennemden sakınmaları için uyarmışlardır.

Kur’an-ı Kerimde cennetten bahseden ayetler, cehennemden haber veren ayetlerden fazladır. Bundan anlaşılan bir mânâ şudur ki, insan cennete lâyık olacak bir fıtratta yaratılmış ve oraya yerleştirilecektir. Ancak bir kısım insanlar fıtratlarını bozarak ve cenneti kazanmak için verilen duygu ve uzuvlarını, cehennem kapılarını kendine açacak bir surete çevirdiklerinden, kendi işlediklerinin cezasını görmek üzere cehenneme gideceklerdir. Cennet, Allah’ın fazlından bir ihsan ve ikram iken, cehennem işlenmiş kötü amellerin tam karşılığıdır. Ancak kalbinde zerre kadar imanı olanlar cehennemde geçici olarak kalıp, günah kirlerinden temizlendikten sonra cennete gelirken, imansız olan kâfir ve münafıklar orada ebediyen kalacak ve inkâr etmenin bedelini öyle ödeyeceklerdir. Çünkü inkâr hadsiz bir cinayettir ve kâinatın hukukuna bir tahkirdir. Hadsiz cinayet, elbette hadsiz bir azabı gerektirir.

www.asyanur.info

Views: 0