Müminlere amellerinin karşılığı imiş gibi muamele edilerek ihsan-ı İlâhi şeklinde verilecek olan cennet, ebedi saadet yurdudur. Kur’an-ı Kerimde 147 defa geçen ve muhtelif makamlarda zikredilen cennet kelimesi, cennetin birden fazla tabakalara ve mertebelere sahip olduğunun delildir. Kur’an’da ve hadis-i şeriflerde o tabakaların isimleri zikredilmektedir. Cennetü’l Me’va, Cennetü’n Naim, Cennetü’l Adn, Cennetü’l Firdevs, Darüsselam, Darülmukame, Cennet-i İlliyyin, Cennetü’l vesile gibi.
Cenneti bütün tabakalarında yerleştirilecek olan cennet ehline, genel anlamda çok müjdeler verilmiştir. Mesela: “İman eden ve salih amel işleyen müminlere müjde ver ki, altından nehirler akan cennetler onlarındır. O cennetlerde bir meyve yedikleri zaman, ‘Bu daha önce yediğimiz meyvedendir.’derler. Birbirine benzer surette rızıkları getirilip verilir. Ve o cennetlerde onlar için tertemiz kadınlar vardır. Ve onlar, o cennetlerde daimi olarak kalacaklardır.” (Bakara Suresi 25.ayet)
Cennet, bitki ve ağaçlarının çokluğundan dolayı toprağı örten bahçe anlamındadır. Ahiret hayatında daimi kalınacak o muhteşem mekânların cennet olarak vasıflandırılması, genel görünüşüyle dünya bahçelerine benzemesi ve emsalsiz nimetlerini insanın idrak ve anlayışından gizlemesi itibariyledir. Cennetin tabakaları yükseldikçe, güzellikleri ve nimetlerinin lezzet dereceleri artar. Müminler, bu dünyadan ahirete gönderdikleri sevaplar nispetinde inkişaf ve inbisat eden duygu ve âzâlarıyla, o cennetlerden istifade edip sonsuza kadar nimetlenirler.
Bediüzzamana Hazretlerinin ifade ettiği gibi: “Saadet-i ebediye iki kısımdır. Birinci olanı, Allah’ın rızasına, lütfuna, tecellisine ve yakınlığına mazhar olmak ve İlâhi Cemalini müşahede etmektir. Bunun nasıl olduğunu anlamak ve izah etmek imkân haricidir. İkinci kısım ise, cismani lezzetlerdir. Bunun esasları mesken, yemek içmek ve evlenmektir. Bu üç esasın, cennet derecelerine göre, cismani lezzetler de farklılık arz eder. Bu lezzetleri tamamlayan ise devamlılıktır.
“Evet, meskenin en lâtifi, en cazibedar şekli, etraf-ı erbaası gül ve çiçekler ile müzeyyen, bağ ve bahçelerle muhat, altında sular, nehirler akan kasır ve köşklerdir. Evet, camit kalpleri aşk ve şevkle ihya eden, sönmüş olan ruhları şen ve şad eden, şairlere sermaye olarak şairane teşbihleri, temsilleri, üslûpları ilham eden hazrevat ve nebatattır.” (İşaratü’l İ’caz s.325)
Evet, beş yüz sene genişliğindeki umumi cennetten başka, etrafı çevrili, bağ ve bahçelerle örtülü, ağaçlarının altından ekseriyetle oradan kaynayıp etrafa yayılan nehirleri bulunan ve binlerce sarayları ve hurileri içinde barındıran ve dünyadan gitme, hurilerden daha güzel ebedi hayat arkadaşlarına sahip daimi cennetler, mümin ve itaatkâr kulları beklemektedir. Ancak bütün bunlara sahip olmanın şartı, iman ve salih ameller ile birlikte, takva zırhına bürünerek günahlardan uzak durmaktır. Zira, cehennem lüzumsuz olmadığı gibi, cennet dahi ucuz değildir.
www.asyanur.info