Önemli bir dâvet üzerine Antalya’ya gitmem gerekiyordu. Bir firmadan yer ayırttım. Ancak, daha ucuza gidebilirim düşüncesiyle diğer firmaları aradığımda bir türlü irtibat kuramadım. Her halde bunda bir hikmet var diye aramayı bıraktım ve yer ayırttığım firmadan biletimi aldım.
Otobüse bindiğimde, benim yol arkadaşım olacak genç bir zatın oturuyor olduğunu gördüm. Elektrik mühendisi olan arkadaş, olgun ve kültürlü bir kimliğe sahipti. Muhtelif konularda başlayan sohbetimiz, bir müddet sonra din ve inanç konularına intikal etti.
Mensubu olduğu toplumun genel karakterini yansıtan yol arkadaşım inançlı, fakat inancının icaplarını yaşama noktasında amel sahibi olmadığını söylüyordu. Arzu ettiği halde, çalışma şartları ve bulunduğu ortam buna müsait olmamasından dert yanıyordu.
Halbuki, asıl mesele taklit mertebesindeki imanların, insanı amel sahibi yapmaya yeterli olmamasına dayanıyordu. İmanla ilgili konulara girdikçe, bir çok noktada arızalar kendini gösteriyordu. Hüseyin adındaki mühendis arkadaşım, başkalarının kanaatleri olarak sorduğu sorular gerçekten çok ilginçti. Ama referans aldığımız Nur Risaleleri, her soruya ikna edecek bir cevap verebilmek için yeterli bir ilim hazinesiydi.
“Anlattığınız konular çok önemli ve mantıklı. Aklı ikna edecek kadar da güçlü. Ancak, Kur’an’ın Hazret-i Muhammed’in (asm) yazması olduğunu iddia edenler var.” dedi. Sohbetimiz gittikçe koyulaşıyordu. Dedim ki: “Bu konuda Kur’an’da bir ayet var ve büyük İslâm âlimi Bediüzzaman onu şöyle tefsir ediyor: Eğer Kur’an’ın Allah kelâmı olduğundan bir şüpheniz varsa, siz de ona Muhammed-ül Emin dediğiniz zat gibi onun mislinden, yani okumak yazmak bilmeyen ümmi bir şahıstan böyle bir Kur’an getiriniz. Eğer ümmi bir şahıs yapamıyorsa, haydi âlim olsun. Şayet bir âlim yapamıyorsa, bütün âlimleriniz, şairleriniz ve hatipleriniz bir araya gelsin Kur’an’a bir benzer yapsın. Eğer tamamına bir nazire yapamıyorsa, haydi on suresine benzer getirsin. Onu da yapamıyorlarsa uzunca bir suresine, o da olmazsa kısa bir suresine nazire yapsınlar. Kur’an on dört asırdan beri meydan okuduğu halde onun bir benzeri yapılamamıştır. Hem o zamandan bu zamana kadar dostları Kur’an’ı taklit etmek şevkiyle, düşmanları da tenkit etmek sevkiyle milyonlarca Arapça kitaplar yazılmış. Kur’an onların hiç birisine benzememektedir. O halde derecesi ya bütün bu kitapların altındadır. Bunu ise, hiç kimse hatta şeytan bile iddia edemez. Ya da derecesi bütün bu kitapların üstündedir. Öyle ise, insan sözü değildir, mucizedir, Allah kelâmıdır ve her sözü haktır.”
Hüseyin “Gerçekten çok doğru ve anlatım tarzı insanı tatmin ediyor. Ancak, her şey kaderle tayin edilmiş. İnsan ne yapsa kaderin yazgısından kurtulamaz, deniliyor. O zaman insanın tercih ve seçme hakkı ortadan kalkmıyor mu?” dedi. Herkesin kafasında var olan sorulardan biriydi ve kimse de doğru dürüst izahını yapamıyordu. Anlatmaya başladım. (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)