Yeryüzünde yaşayan ve şuurlu olan cin ve insanlar nefis taşırlar. Allah’ın emir ve yasaklarına itaat ederlerse mükâfata mazhar olurlar. Aksi takdirde azaptan kurtulamazlar. Mahşer Meydanında hesap ve kitap görülmesinden sonra, Cennet ve Cehennem cin ve insanlarla doldurulacaktır.
Nefis, insanın imtihanına vesile olması için verilmiştir. Nefis olmasaydı, insanların makamı melekler gibi sabit kalırdı. O zaman da insanı yaratmaya gerek olmazdı. Zira, makamı sabit olarak Allah’a kulluk yapan meleklerin sayısı had ve hesaba gelmez.
Nefisle yapılan mücadele insanı manen yüceltir. Mümin olan kişiyi Cennetin en yüksek makamlarına çıkarır. Ancak onunla yapılan mücadele çok zordur. Eğer, ona şeytan da yardım ederse, insanın aşağıların en aşağısına kadar yuvarlanmasına sebep olur. Cenab-ı Hak hem nefsi ve şeytanı yaratmış hem de onlara uymamamız için nice ayetlerde ikazlar yapmıştır.
Nefsin sahibine kurduğu tuzaklardan en mühimi, ibadet cihetinde hep erteletmektir. “Kırk yaşımdan sonra başlarım ve geçmiş günahlarıma tövbe ederim.”der. Hâlbuki, kırk yaşına çıkmaya senedi yoktur. O yaşa geldiğinde de alışkanlıkları sabitleşir. Doğru yola dönmesi çok zor olur. Bu sefer “Emekli olduktan sonra başlarım.”der. Emekli olunca da “Bu yaşa kadar yapmadığım şeyi yaparak Allah’ı mı kandıracaksın?”diyerek sahibini tamamen hak yoldan saptırır.
Nefiste var olan arzu ve istekler, Allah’ın razı olmadığı fena şeylerdir. Zira nefis, yaratılışı gereği hep kötülüğü emreder. Nefsinin arzularını tereddütsüz emir kabul edip yerine getirenlerin ilâhı nefsidir. Hâlbuki, Allah’tan başka ilâh ve Ondan başka emirlerine tapılacak yoktur.
İbadet edenlere onu terk ettiremeyen nefis ve şeytan, bu sefer ibadeti tehir ettirmeyi dener. Gerçekte ise makbul olan ibadet, vaktinde eda edilen ve vaktin evvelinde kılınan namazdır.
Nefis, kendinde görülen güzellikler ile iftihar eder. Hâlbuki nefis, Allah’tan gelen hayrı kabul etmek ve işlediği fenalıkları üstlenmek için yaratılmıştır. Günahların adresi nefistir, bedelini de o öder. Günahını “Kaderim buymuş.”diyerek kadere havale etmeye hakkı yoktur.
Nefsin hile ve tuzakları saymakla bitmez. Herkes kendi iç dünyasında onu bilir. Onunla mücadele etmenin tek yolu, nefsin isteklerinin tam tersini yapmaktır. Helâl daireye razı olup, harama girmemektir. Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur..” Buna riayet edildiği takdirde, o nefsin canının çekeceği ve hoşlanacağı her şey, Cennette ona ebediyen ikram ve ihsan edilecektir.
asyanur.info