Kastamonu’ya bağlı bu on bin nüfuslu İnebolu ilçesine, Ilgaz Dağlarının sarp ve virajlı yokuşlarından tırmanarak ve keskin virajlı inişlerinden dikkatle inerek önce ile, sonra yine kıvrım kıvrım uzanıp giden yollardan deniz sahiline ulaşılır.

1250 metre yükseklikteki dağ yollarının ağır kış şartlarından ve karlı dağlarından sonra ulaştığımız İnebolu’da sonbahar havası vardı. Henüz kar yağışı bu ilçeye gelmemişti. İnceden yağan yağmur, şehrin havasını ılıman bir iklimde tutuyordu. Bu şirin ilçeye ilk defa 1996 yazında gelmiştim. İki ayrı grup halinde kırk beş kişilik ve cemaat çocuklarından oluşan bir toplulukla birer haftalık bir okuma programı gerçekleştirmiştik. O günün şartlarında bizlere muhabbetle kucak açan ve geleceğin büyüklerine ev sahipliği yapan İnebolulu gönül dostlarımızı unutmak kat’iyen mümkün değildi. Ondan sonra bir kaç defa daha bu ilçeye yine geldim.

İnebolu’nun bambaşka manevi bir havası vardı. Âdeta mıknatıs gibi insanı kendisine çekiyordu. Orada, Risale-i Nur hareketinin ilk zamanlarındaki manevi kokusunu ve lezzetini hissediyordum. İhlâs, uhuvvet, muhabbet, tesanüt ve muavenet gibi Nur hizmetinde olması gereken hasletler aynen cemaat bünyesinde yaşanıyordu. İçleri ve dışları nurla yıkanmış bu insanlar, göründükleri gibi saf ve temizdi. Bediüzzaman Hazretlerini sağlığında görmüş, elini öpmüş ve duasını alarak onun iman ve Kur’an hizmetine ne pahasına olursa olsun sahip çıkmış olan o günkü Nur Talebelerinin, manevi feyiz ve himmetleri cemaat üzerinde açıkça görünüyordu.

Ankara’nın yoğun hizmet  programları arasında dâvet üzerine gittiğimiz İnebolu’da, bir miktar istirahatten sonra, Cuma namazını müteakip ilk Nur Talebelerinin kabirlerini ziyaret ettik. Deniz sahilinden Geriş Tepesine doğru yükselen dik yamaçta bulunan Büyük mezarlıkta, İnebolu’nun ilk Nur kahramanları yatıyordu. Teksir makinesiyle Risale-i Nurları ilk defa çoğaltıp, Anadolu çapında dağıtımına vesile olan Ahmet Nazif Çelebi, oğlu Selahattin ve Ramazan ayının yedinci günü 91 yaşında vefat eden İbrahim Fakazlı Ağabeyler, hayatta olduğu gibi vefatlarından sonra da birbirlerine yakın olarak denize nazır bir yamaçta yatıyorlardı.

İslâm Tepesine doğru yükselen karşı yamaçta ise, semaya yükselen selvi ağaçlarının gölgesinde Salih Uğurtan Ağabey yatıyordu. Avara Mezarlığını aydınlatan bir lüks lâmbası gibiydi. Ziya Dilek, Semerci Dursun, Gülcü Hüseyin gibi daha bir çok Nur kahramanları, haşrin sabahını bulundukları kabirlerinde beklerken, hayatta olanlara da manevi himmetlerini dağıtıyorlardı. Bediüzzaman’ın dediği gibi “Onlar bizim çok yakınımızdalar. Bize dikkat ediyorlar ve bize yardım ediyorlar.” tarzındaki ruhaniyetleriyle, bizimle yakından ilgileniyorlardı.  (Devamı yarın)

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları)  (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)