Cenab-ı Hakkın emir ve yasaklarına itaat etmekten ibaret olan ibadet, mânâ itibariyle kulun Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın huzurunda kendisinin ve umum kâinatın noksan ve kusurunu görüp, Allah-ü Tealânın bütün noksan sıfatlardan beri ve mukaddes olduğunu ve ehl-i dalâletin isnat ettiği her türlü bâtıl fikirlerden muallâ ve yüce olduğunu kulluk suretinde ilân etmektir.
Ubudiyetin (kulluğun) ruhu ihlâstır. Yani, ibadeti Allah emrettiği için yapmak ve neticesinde Allah’ın rızasından başka hiç bir maksat gözetmemektir. Dünyevi faydalar teşvik unsuru olarak görülmeli, ibadete asıl sebep o faydalar olduğu şekline kabul edilmemelidir. Yoksa, o ibadet bâtıl olur. Yaptığı ibadete, Cenneti bile asıl gaye yapmamak büyük bir mazhariyettir. Yunus Emre ne güzel söylemiş: “Cennet Cennet dedikleri, üç beş kasır ile üç beş Huri. İsteyene ver Sen anı. Bana, Seni gerek Seni.”
Bediüzzaman Hazretleri de aynı mânâyı ifade için Mesnevi-i Nuriye adlı eserinde şöyle der: “Ey nefis! Eğer takva ve amel-i salihle Halıkını (Yaratıcını) râzı etti isen, başkasının rızasını tahsile lüzum yoktur., O kâfidir. Meselâ, bir işi için sultana müracaat eden adam, sultanı râzı etmişse, o iş görülür. Değilse çok müşkülât çeker. Mâmafih başkaların iltiması olsa bile, yine sultanın rızasına mütevakkıftır (bağlıdır).”
Ubudiyetin (kulluğun) özeti namazda toplanmıştır. Namaz ise, kul ile Allah arasında çok yüksek bir bağ, bir merdivendir. “Namaz, müminin Miracıdır.”hadis-i şerifi bu mânâyı ifade eder. Namaz, aynı zamanda dinin direğidir. Onun içindir ki, İslâm büyükleri namaza ve namazdaki huşû ve huzura çok önem vermişlerdir.
Bir vakit, Hazret-i Ali (r.a.), ayağına saplanan bir oku, namaza durarak çıkarttırmış. Namaz bittikten sonra “Oku çıkarttınız mı?”diye sormuş. İşte onlar böyle namaz kılıyorlardı. Bizim böyle bir namazdan bir parça hissemiz olsa, âhiret hesabına muazzam bir servettir.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)