Asrın müceddidi, manevi sahibi ve zamanın sesi olan Bediüzzaman Hazretleri, yaşadığı dönem itibariyle Osmanlı devletinin en sıkıntılı ve cumhuriyet devrinin de en baskıcı yıllarını yaşıyordu.
Trablusgarp ve Balkan savaşlarıyla yorgun düşen ve 1. dünya savaşına girmesiyle tamamen çökme noktasına gelen Osmanlı devleti, yedi cephede savaşarak galip geldiği halde, müttefik olduğu Almanların yenilmesiyle o da yenik sayıldı ve Mondros mütarekesi ve Sevr Anlaşması sonucu ülke düşman kuvvetler tarafından paylaşılmaya çalışıldı. Karanlık bir dönem başlamıştı.
- Dünya savaşında talebeleriyle birlikte, gönüllülerden teşkil edilen beş bin kişilik bir milis alayının, alay komutanı olarak cihan harbine katılan ve bir çok hizmetlerinden sonra yaralı olarak Ruslara esir düşen ve iki buçuk yıl süren bir esaretten sonra, Bolşevik ihtilâli kargaşasından yararlanarak firar edip Varşova ve Sofya üzerinden 25 Haziran 1918 tarihinde İstanbul’a gelen Bediüzzaman Hazretleri, 16 Mart 1920 yılında İstanbul’u işgal eden İngiliz kuvvetlerine karşı büyük bir mücadeleye girişti. Hutuvat-ı Sitte adındaki neşrettiği bir broşürle onların işgal planlarını deşifre ederek, İstanbul âlimlerini fikren İngilizlerin aleyhine çevirmeye muvaffak oldu. Ayrıca, Anadolu’da başlayan Kurtuluş Savaşını isyancılar olarak ilan eden Osmanlı diyanetinin fetvasının geçersiz olduğunu ve işgalcilerin baskısı altında verildiğini söyleyerek, karşı fetva vererek Kurtuluş Savaşını destekledi. “Böyle kahraman bir hoca bize lâzımdır.” diyen Mustafa Kemâl’in ısrarlı davetlerini kabul etmedi. Ancak, araya giren bazı mebusların daveti üzerine Ankara’ya gelen ve mecliste kendisi için hoş geldin merasimi yapılan Bediüzzaman Hazretleri, mebusların alkışları arasında kürsüye çıkar ve Yunan ordusuna karşı zafer kazanan İslâm ordusu için dualar eder. Daha sonra gelişen bir takım olaylardan sonra, bazı reislerle fikren anlaşamayacağını anlayarak, o reisleri kendi tercihleri ile baş başa bırakarak Van iline gider. Erek Dağı eteklerinde bulunan harabe bir yeri tamir ettirerek talebe okutmaya başlar. Bu sıralarda, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde çok büyük inkılaplar ve milletin manevi temelleri üzerinde köklü değişiklikler yapılır. Devrimlerin halk yanında kabul görmesi için yeri geldiğinde en ağır bir şekilde devlet baskısı uygulanır.
- olarak dini, namusu, haysiyeti, vatanı, milli ve manevi değerlerini korumak için büyük devletlerle savaşan ve Kurtuluş Savaşı için en son gücünü kullanan ve Mehmet Akif’in ifadesiyle “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım./ Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım.” diyen asil bir millet, öz vatanında mahzun ve prangalı bir mahkûm gibi garip düştü. Dışarıdan gelen düşmanlara karşı aslanlar gibi çarpışarak mücadele verenler, kendi içinden çıkanların uygulamaları karşısında şaşkın ve suskun bir duruma düşmüşlerdi. (Devamı yarın)
- asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 58