Ateş unsuru kâinatın her tarafına yayılmış temel bir gerçektir. Başta dünyanın karnındaki magma tabakası olmak üzere, güneş ve güneş gibi nice yıldızlar ateşten ibaret dev kütlelerdir. Yeryüzünde hayatın devamı için lâzım gelen unsurların başında gelen ateş, kâinatı istila eden genel ateşin bir örneğidir.

Bediüzzaman Hazretlerinin verdiği misalde ifade ettiği gibi, toprağın içinde uzayıp giden bir damarın sonunda, kavun gibi bir meyvenin olması lâzım geldiği bilinen bir gerçektir. Aynen öyle de, bir damar gibi kâinatın her tarafında bulunan ateş unsurunun nihayetinde, cehennem gibi bir neticenin bulunması da inkârı mümkün olmayan sabit bir hakikattir. Vahye dayanan bütün semâvi kutsal kitaplar onu bildirdiği gibi, yüz yirmi dört bin peygamber ve onların terbiyesinde yetişen milyonlarca evliya ve âlimler de aynı hakikati haber vermektedirler.

Bu dünyayı cin ve insanlar için imtihana bir meydan yapan Cenab-ı Hak, elbette imtihanın neticelerine göre ebedi bir mükâfat ve ceza mahalli hazırlaması hikmetinin, rahmetinin ve adaletinin bir gereğidir. Yoksa, sınamanın ve imtihanın bir anlamı kalmaz ve adalet yerini bulmaz. Zalimin izzetle, mazlumun da zilletle yaşayıp sonunda ölüm ile eşitlenmesi adaleti hiçe indirir. Böyle bir adaletsizliğe meydan vermemek için mutlaka bir cehennem, mazlumlar ve müminler için de bir cennetin hazırlanması aklen de mecburi bir neticedir. Kâfirlerin, âhireti, cennet ve cehennemi inkâr etmeleri, bahsi geçen bu sabit hakikati değiştirmez.

Başta bütün peygamberler olmak üzere, umum evliyaların ve salih kulların dualarının hedefi ve neticesi, Allah’ın rızasına ve cennete kavuşmak ve cehennem ateşinin dehşetli azabından kurtulmaktır. Cehennemin sinemada ki gibi keşif olarak bir gölgesini gören evliyalar onun dehşetli azabından feryat etmişler ve cehennem azabından Allah’a sığınmışlardır. Bu hakikatin hiç şakası yok ve hafife alınacak bir tarafı da yoktur. Cehennem azabını hafife alanlar veya yok sayanlar, ancak kendi kendilerini aldatırlar.

Bir Mekke müşriki ile Allah ve âhiret meselesinde tartışan Hazret-i Ali (r.a.), muhatabının ikna olmayacağını anlayınca ona demiş: “Eğer senin dediğin gibi Allah ve âhiret yoksa, benim Allah’a ve âhirete inanarak ibadet etmemin bana bir zararı yoktur. Fakat, benim inandığım gibi Allah ve âhiret varsa sen ne yapacaksın?” diyerek o adamı ilzam edip susturması çok anlamlıdır. (Devamı yarın)

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i İnsan, dünya, imtihan, cennet, cehennem, ibadetNur dersleri)

Views: 0