Avrupa Birliğine aday bir ülke statüsü kazanmamızla birlikte bir çok tartışma konuları da ortaya çıktı ve hâlâ tartışılmaya devam ediliyor.
Siyasi, iktisadi ve kültürel bir birliktelik olan Avrupa Birliği, insanlığın doğrulara dayalı ortak aklının temel kriterlerini referans almış büyük bir organizasyondur. Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, adaleti, insan hak ve hürriyetlerini ön plana çıkaran Avrupa Birliğinin bu yaklaşımlarını; adalet, meşveret, kanun hâkimiyetini tesis eden ve insanların doğuştan var olan haklarını onlara veren İslâm dini reddetmez, bilâkis kucaklar ve kabul eder.
Küreselleşen ve âdeta büyükçe bir köy hükmüne geçen dünyada, bir devletin yalnız kalması ve ayakta durmayı başarması düşünülemez. Bu bakımdan, Türkiye gibi hem stratejik, hem jeopolitik hem de sosyoekonomik özelliklere sahip bir ülkenin, Avrupa Birliğinin dışında kalması düşünülemez. Bu hem tarihe, hem de coğrafi yapıya ters düşer.
Bir İslâm ülkesi olarak Avrupa ile entegrasyona girmemiz ve siyasi, iktisadi ve kültürel meselelerde ortak hareket etmemiz, hem bizler hem de onlar için yeni açılımlara vesile olacaktır. Zaten 1963 yılından bu yana üç milyon vatandaşımız Almanya ve diğer kısmı da Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde faaliyet göstermekte ve hayatlarını sürdürmektedirler. Oralarda iş kuran ve Avrupalıları işletmelerinde çalıştıran yüzlerce iş insanımız vardır. Avrupa’nın kültürü de kısmen bizde mevcuttur. Televizyon, İnternet ve diğer kitle haberleşme vasıtaları var oldukça, bu karşılıklı etkileşim kaçınılmaz bir gerçektir.
Avrupalıların demokratik değerler ve ekonomik katkılarının dışında zaten bize verebileceği bir şey kalmamış. Bu itibarla, Avrupa Birliği ile entegrasyon açısından, dindar kitlelerin hiç bir tereddüdü olmamalıdır. Fakat, din ve maneviyat cihetinde, şuurlu Müslümanların onlara verebileceği çok şey var. Avrupa kıt’ası, hem yaşantısıyla hem de lisanıyla en güzel bir şekilde İslâm dinini anlatabilecek müminler için, çok geniş bir tebliğ coğrafyasıdır.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)