Kâinatın yaratılışından bu yana akıp giden zaman nehrinde, mütemadiyen hayata ve ölüme mazhar olan canlılar âlemi; şirin bir gezegen olan dünya misafirhanesine doğarak geliyor, geçici bir hayattan sonra ölüme mazhar olup, gayb âlemlerine doğru akmaya devam ediyor.
İradesi dışında geldiği bu güzel dünyada severek, beğenerek bir hayat süren canlılar, özellikle insanlar; yine iradeleri dışında başka bir güç tarafından, istemediği halde dünyadan koparılıp, başka âlemlere naklediliyorlar.
Mazi derelerinden hal sahrasına, oradan da istikbal dağlarına ve bağlarına müteveccihen bir kervan gibi yol alan insan taifeleri; şu dünya hayatına gelirken mazhar olduğu doğumunu aklına sığıştırıyor da, ölüm ile ebedi hayata gözlerini açtığını ve yeni bir doğuma mazhar olacağını bir türlü aklına sığdıramıyor.
Halbuki, sonsuza kadar yaşamak isteyen ve ölüm gerçeğinden son derece korkan insan, Allah’ın, ebedi yaşamak isteğini tatmin etmek için verdiğini ve onu tatmin için sonsuz bir âlemi ve nihayetsiz nimetlerle tezyin edilmiş bir saadeti var ettiğini niçin kabul edemez ki?
Bediüzzaman Hazretlerinin ispat ettiği gibi; küçük bir midenin muvakkat bekası için, hal diliyle ve açlık lisaniyle ettiği duayı bilen ve işiten ve sayısız nimetleri ikram ve ihsan etmesiyle kabul eden Merhametli Yaratıcı; bütün insanlığın aşk derecesinde istediği beka ve likayı, ebedi cennet ve saadeti yaratarak ihsan etmemesi ve o umumi ihtiyaca cevap vermemesi düşünülebilir mi? Hiç akıl bunu kabul eder mi? Hiç imkânı var mı?
Evet, insanın mahiyetinde var olan bir çok duygular ve ebediyete uzanan arzular, insanı bekleyen bâki bir hayatın olacağına ve varlığına şahitlik ediyor ve ölümle o hayata doğumuna işaret ediyorlar.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)