“Mesleğimiz tarikat değil, hakikattir. Bu zamanda sahabe mesleğinin bir cilvesidir..”diyen Bediüzzaman, Asr-ı Saadet modelini esas aldığını ve doğrudan doğruya iman hakikatlerine hizmeti temel yaparak, cemiyetin imanını kurtarıp kuvvetlendirmeyi hedeflediğini tespit etmiş oluyor.
Çeşitli usul ve metotlarla asırlardan beri ümmetin irşat ve ıslahına hizmet eden tarikat büyüklerinin hizmetlerini takdir etmekle beraber, İslâm dinine hizmette tecdit yapan Bediüzzaman, tasavvuf ve tarikattan ziyade, doğrudan zahirden hakikate geçip, kırk günden tut kırk seneye kadar uzun bir manevî çalışmayla varılacak neticeye, kırk dakikada ulaştıracak, Kur’anî bir yolu esas almış bulunuyor.
Son müceddit olması itibariyle, Mehdiyet hizmetini üstlenmiş olan Bediüzzaman, iman hakikatleri cihetinde tecdit vazifesini birinci derecede esas yapmakla birlikte; hem diyanet hem siyaset hem cihad hem saltanat hem daha pek çok dairelerle vazifeli olduğundan, ortaya koyduğu mesleği çok geniş bir yelpazeyi içine alıyor.
Devamlı “Risale-i Nur’un hakiki ve sâdık şakirtleri”tabirini kullanan Bediüzzaman, çok geniş bir daireyi içine alan mesleğine sadâkatı telkin ediyor ve istiyor. Hakiki ve sâdık talebelerinden o mesleğin muhafaza ve korunmasında hassasiyet bekliyor. Zira, Risale-i Nurlardan bir parça dahi istifade eden insanın, ona ihanet etmesi düşünülemez. O halde bahsi geçen sadâkat, mesleğe kanaat ve bağlılık olarak anlaşılmalıdır.
Kastamonu Lahikasında, Mehmet Feyzi Ağabeye hitaben yazılan mektupta “Eğer bu şehre bir kutup gelse ‘Seni on günde derece-i velâyete çıkaracağım.’dese, sen Risale-i Nur’u bırakıp ona gitsen, Isparta Kahramanlarına arkadaş olamazsın.”ikazı çok önemlidir ve dikkate alınmalıdır. Bu ikaz neye dayanıyordu?
“Risale-i Nur’un yüksek, kıymettar hizmet-i imaniyesi onlara kâfi olarak kanaat veriyordu. O şakirtlerin gayet keskin kalb-i basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risale-i Nur’a hizmet ise imanı kurtarıyor; tarikat şeyhlik ise, velâyet mertebelerini kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mümini velâyet mertebesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mümine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Velâyet ise, müminin cennetini genişlettirir, parlatır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise; bir adamın imanını kurtarmak, on adamı veli yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir.” İşte, kanaat edilmesi ve sadâkat gösterilmesi gereken mesleğin bir ciheti burasıdır. Nur mesleğini tarikat havasına sokmaya kimse teşebbüs etmemelidir. O meslekler iyidir fakat Nur mesleği farklı ve bu zamana hitap eden bir tarzdır.
asyanur.info samicebeci.net