İman ve İbadet

MÜMİN İKEN MÜNKİR DURUMUNA DÜŞMEK

Yaşadığı dönemde meydana gelen bütün ihtilaflı konulara çözümler sunan ve doğrularla yanlışların arasını tefrik eden Bediüzzaman, âlimler arasında tartışma konusu olan iman ve İslâm hakikatlerine de açıklık getirmiştir.

Mektubat adındaki eserinde şu izahları yapar: “Ulema-i İslâm ortasında, İslâm ve imanın farkları çok medar-ı bahs olmuş. Bir kısmı ikisi birdir, diğer kısmı ikisi bir değil fakat biri birisiz olmaz demişler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler bayan etmişler. Ben şöyle bir fark anladım ki: İslâmiyet, iltizamdır. İman iz’andır. Tabir-i diğerle, İslâmiyet hakka tarafgirlik ve teslim ve inkiyaddır. İman ise, hakkı kabul ve tasdiktir. Eskiden bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’aniyeye (Kur’an hükümlerine) şiddetle tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek, o dinsiz, bir cihette hakkın iltizamıyla İslâmiyete mazhardı. “Dinsiz bir Müslüman”denilirdi. Sonra bazı müminler gördüm ki, ahkâm-ı Kur’aniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar, “Gayr-ı müslim bir mümin tabirine mazhar oluyorlar. Acaba, İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat (kurtuluş vesilesi) olabilir mi? Elcevap: İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz.” (Mektubat 9. Mektup)

Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklere, peygamberlere, kitaplara, ahirete ve kadere iman gibi altı rükünden meydana gelen iman hakikatinin bir bütün olduğunu ve bir rükne iman etmenin, diğer iman rükünlerine de iman etmeyi zaruri kıldığını ifade eden Bediüzzaman, bir rüknün inkâr edilmesiyle diğer rükünlerin de inkâr edilmiş sayılacağını beyan eder. Zira, iman rükünlerinin her biri, kendini ispat eden bütün delilleriyle, diğer iman rükünlerini de ispat eder. İmanın şartlarından birini bilerek inkâr eden bir şahıs, kendini mümin zannettiği halde münkir durumuna düşer. Diğer rükünlere iman ettiğini söylemesi , onu münkir olmaktan kurtaramaz. Bunun gibi, iman ettiği halde, Kur’an hükümlerini yaşayamasa da, taraftar olması gereken bir mümin, taraftar olmadığı takdirde kurtuluşa ermesi de mümkün değildir.

Mümin olmadığı halde, Kur’an-ı Kerimin hayatı tanzim eden hükümlerine, hakperestlik yaparak taraftarlık gösteren müşrikler ahirette azaptan kurtulamayacağı gibi, mümin olduğunu söylediği halde, Müslüman olmanın gereği olarak Kur’an hükümlerine taraftar olmayan, iltizam etmeyen ve hatta onları reddeden kişiler de yakalarını azaptan kurtaramayacaklardır.

Bahsi geçen ölçüler çerçevesinde bakıldığı zaman, yaşadığımız toplum hayatında büyük bir ekseriyette, her iki noktadan da çok büyük zaafiyetlerin olduğu görülür. Ehl-i iman olduğunu ifade ettiği halde, nice insanlar maalesef münkir durumuna düşmektedirler. Bundan dolayıdır ki Bediüzzaman “Biz Risale-i Nurla, ehl-i imanın imanını kurtarmaya çalışıyoruz.”demektedir.

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları)

Reklam

Yorum Yap