(Dünden devam)

Allah’ı tanıtan delillerin ve şahitlerin üç çeşit olduğunu bildiren Bediüzzaman Hazretleri onları şöyle izah etmektedir: “Bir kısmı su gibidir. Görünür, hissedilir, lâkin parmaklarla tutulmaz. Tenkit gözüyle bakılmaz, Yoksa o deliller kaçar gider.”

Bu kısım marifetullah delillerinin suya benzetilmesi çok dikkat çekicidir. Zira, su görünen ve hissedilen bir şey olduğu halde parmaklarla tutulmaz. Meselâ; kışın ağaçların gövdesinde su kalmaması, aşırı soğuklarda ağaçların donarak parçalanmasını önler. Keza; göl ve nehirlerin donarak yüzeyinin buzlarla kaplanmasından dolayı, altındaki canlı varlıkların hayatlarının devam etmesi ne kadar faydalı ve hikmetlidir! Eğer, donan nehrin buzları dibe çökse orada hayat sona ererdi. Her şey hesaplanarak yapılmış. İşte, kurulan bu düzen sonsuz bir ilim, irade, hikmet ve kudrete sahip olan Yüce Allah’ın bilinmesine parlak birer delil olduğu halde, bu olayların tabiat ve tesadüfe havale edilmesiyle o deliller karanlığa gömülür ve o hikmet de abes bir duruma dönüşür.

“İkinci kısım marifetullah delilleri ve şahitleri hava gibidir. Hissedilir, fakat ne görünür, ne de tutulur. Ona karşı yönelmek ve ruhla teneffüs etmek gerektir. Tereddüt ve tenkitle yaklaşılırsa o deliller yürür gider.” Evet hava, özellikle rüzgâr hissedilir ama ne görünür ve ne de tutulur. Bu kısım deliller de öyledir.” Meselâ; atmosfer tabakasında dünyaya yayın yapan bütün radyo, televizyon, telsiz ve cep telefonları gibi cihazların dalga boyları vardır. Hem her bir hava zerresinde bile vardır. Bunların dışında havanın her bir zerresi binlerce başka işleri karıştırmadan yapmaktadır. Bu kadar vazifeleri yapmak, nihayetsiz bir ilim ve kudretin tecellisiyle olduğunu kabul etmekle Allah’ı tanımak ilminde ilerleme sağlanır. Yoksa, kör tesadüfün, sağır tabiatın ve havanın titreşimleri sonucu bu hadsiz fiiller oluyor demek, bu harika delilleri hiçe indirir ve sahibini inkârcılığa götürür.

“Üçüncü kısım deliller ise, nur gibidir. Görünür fakat ne hissedilir ve ne de tutulur. Öyle ise, sen kalbinin gözüyle, ruhunun nazarıyla kendini ona mukabil tut ve gözünü ona tevcih et, bekle. Belki kendi kendine gelir. Çünkü o nur,  elle tutulmaz, parmaklarla avlanmaz. Belki o nur, basiret nuruyla avlanır.”  Meselâ; semâ tavanına  bir lâmba gibi asılan güneş, sair hikmetli vazifelerinin yanında  yeryüzündeki İlâhi sanatların gösterilmesi için tavzif edilmiştir. Hidrojen atomlarının helyuma dönüşmesi esnasında açığa çıkan ısı ve ışıkla sadece onu izah etmek ve tabiata havale etmek cahillikten başka bir şey değildir. Bunlarla birlikte su, hava, ve nura benzetilen Allah’ın varlık ve birlik delilleri yalnızca bir teşbih ve benzetmedir. Onlar, akıl, kalp ve ruh ile yaşanılarak öğrenilen birer hâldir. Her hâlin ise, kendine özel hâlleri vardır. Bir yazar veya hatibin, yazarken veya konuşurken gelen bir takım ilhama dayalı hakikatlerin, kendilerini hayrete düşürmesi buna delildir.

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube- Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)

Views: 0