Ereğli’ye bağlı Kandilli beldesinde ilk ve orta okul tahsilim bittiğinde, 1966 yılında o zamanki adı sanat okulu olan endüstri meslek lisesine kaydoldum. Yapılan imtihanda izabe teknisyenliği bölümünü kazanmıştım. Cevher halindeki madenleri, çok yüksek ısılarda eritip saflaştırmak anlamına geliyormuş. Yeni açılan bir bölümmüş. Ereğli Demir ve Çelik Fabrikası için özel eleman yetiştirmeyi amaçlıyorlardı.
Sanat okulunda okurken, bu sefer en küçük dayım Hüseyin Temel devreye girdi. Beni yanına aldı. Hem sima hem de ahlâk bakımından birbirimize çok benziyorduk. Birinci sınıfı onun yanında kalarak okudum. Eşi çok fedakâr bir hanım efendiydi. Bana evlâdı gibi baktı. Allah onlardan ebediyen razı olsun. Daha sonraki yıllarda, genç sayılabilecek bir yaşta ebediyet âlemine göçtü. Kabri pür nur, mekânı cennet olsun.
İkinci sınıfın ortalarına doğru geldiğimde, kaymakamlığın yeni yapılan binasına taşınacağı, eski binanın da sanat okulu öğrencileri için pansiyon yapılacağı söylendi. Müracaatım neticesi o binaya ilk taşınan ben oldum. Hüseyin dayımı da razı etmiştim. Beraber kaldığımız Bağlık mahallesi, okuluma bir hayli uzaktı. Pansiyon ise, okuluma çok yakındı. Gidip gelmem çok kolay oluyordu. Hem de yemekhanesinde hazır yemek de çıkıyordu.
Öğrenci pansiyonuna en yakın ibadethane, Halil Paşa Camisiydi. Vakit namazlarına oraya gidiyordum. Öğrenciler kısa zamanda pansiyonda çoğalmıştı. Onlara dinî kitaplar okuyarak arkadaşlık kuruyor, münasip olanları da camiye götürüyordum. O zamanlar saz çalma merakım da vardı. Ucuzundan bir saz aleti almış, arkadaşları hem saz çalarak eğlendiriyor, hem de namaz vakitleri geldiğinde camiye teşvik ediyordum. Gerçekten benim için çok keyifli yıllardı.
Halil Paşa Camisinin o günkü imamı tok sesli, makamı düzgün, cana yakın ve efendi bir hocaydı. Bazen bana da Ezan okutturup müezzinlik yaptırıyordu. Dedem ve babamdan gelen bir alışkanlık ve sesimin müsait olmasından, oldukça başarılı oluyordum. Onun bana değer vermesinden etkileniyordum. Arabî makamda Ezan ve Kur’an okuyan bir asker hâfız da geldiğinde, ona da okutuyordu.
Bir ara mavi gözlü, açık alınlı, kıvırcık saçlı genç bir arkadaş daha geldi. O gün Ezan okudu, müezzinlik yaptı ve Kur’an okudu. Mısırlı Hâfız Mustafa İsmail makamında okumuştu. Çok hoşuma gitti. Yanına yaklaştım ve adını sordum. “Adım, Ertuğrul Arpat. İstanbul Üniversitesi Fransızca Filolojisinde okuyorum.”dedi. Sonradan öğrendiğime göre, ailesi dindar kimseler değildi. Babası her akşam çilingir sofrasını kuran ve kafayı çeken birisi. Annesi ve kardeşleri de ehl-i dünya havasında olan kimseler. Böyle bir aileden, melek gibi bir insanın çıkması olacak şey değildi. Ama, Allah hidayet verince neler olmuyordu ki… (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 0