Konya konferansından sonra, Ankara’ya dönmeden doğrudan İstanbul’a geçmek durumu vardı ve Eğitim Merkezinde gençlerle olan programımı devam ettirmem gerekiyordu. İstanbul, Risale-i Nur hizmetleri bakımından çok önemliydi.

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve o ordu ne güzle ordudur!” buyuran ve peygamberlik gözüyle asırlar sonrasını görerek müjde veren Sevgili Peygamberimiz (asm), geleceğe dair büyük bir mucizeye mazhar olmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de “Beldetün tayyibetün” tarzında ifade edilen ve “Çok güzel belde” anlamına gelen İstanbul, gerçekten iki denizin boğazla birbirine kavuştuğu dünyada ender güzelliğe sahip olan tek şehirdir. Dünya tek devlet olsa idi, mutlaka başşehri İstanbul olurdu. Bediüzzaman Hazretleri onu tarif ederken “Bu güzel dünya cenneti gibi İstanbul.” benzetmesini yapmıştır.

“Beldetün tayyibetün” tabiri, ebced hesabıyla 857 rakamına tekabül etmektedir. İstanbul’un, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından  gerçekleştirilen fethi, Hicri tarihle 857, Milâdî tarihle 1453 olarak görülüyor. Böylece, Kur’an-ı Kerim’de onun ne zaman fethedileceği de bildirilmiş olmaktadır. İstanbul’un fethedilmesi ve Doğu Roma İmparatorluğunun yıkılması, Orta Çağın kapanmasına ve Yeni Çağın açılmasına vesile olmuştur.

Ayasofya Camii, İstanbul’un fethinin sembolüdür. Asırlarca kilise olarak ibadethane tarzında kullanılmış bir ulu mabettir. Fetih hakkı olarak Sultan Fatih tarafından camiye döndürülmüş ve vakfedilmiştir. Vakfedilen bir şey, vakfedenin rızası dışında hiç bir maksat için asla kullanılamaz. Fatih’in vakfiyesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Yerler ve gökler devam ettiği müddetçe benim vakfettiğim şeyin, bu vakfiyemde koyduğum şartlarını kimse değiştiremez, bozamaz. Koyduğum esaslar birer kanundur. bunların bir tek noktasını kimse ne eksiltebilir, ne de çoğaltabilir. Bunları yapmak, Allah’ın haram kıldığı şeylerdir. Ayasofya cami olarak vakfedilmiştir. Bunu, Allah’a, Onun heybetine, âhirete inanan hiç bir mahluk, sultan olsun, hâkim olsun, bir mütegallibe olsun, değiştiremez. Vakıf şartlarını kim değiştirirse, Allah’ın, meleklerin, bütün insanların ve lânet edenlerin lâneti onların üzerine olsun. Onlar, hiç bir zaman hafiflemeyen bir azap içinde bulunsunlar. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiç bir kimse bulunmasın.”

İnsanın tüylerini ürperten ve dehşete düşüren şu vakfiyedeki ifadeleri okuyan hiç bir fert ve grup, onun aksine bir icraat yapamaz ve Ayasofya’yı cami olmaktan çıkaramaz. Ancak, 24 kasım 1934 tarihli ve 2/1985 sayılı, resmi gazetede neşredilmeyen ve sonradan uydurulduğu anlaşılan bir bakanlar kurulu kararnamesiyle, fethin sembolü olan Ayasofya, cami olmaktan çıkarılıp müzeye dönüştürülmüştür. Bu itibarla, Ayasofya kararnamesinin hukuki bir dayanağı yoktur. Türkiye’de var olan yürürlükteki bütün mevzuat, Ayasofya’nın cami olmasını emreder ve müze yapılmasına engeldir. Bir gün mutlaka Ayasofya tekrar cami olma hüviyetine kavuşacak ve onun aslına döndürülmesi de, yepyeni bir dönemin başlamasına vesile olacaktır, inşaallah.

(Not: Bu makalenin yazılmasından on sene sonra, 24 temmuz 2020 tarihinde Ayasofya tekrar cami olarak ibadete açıldı ve bütün Müslümanlara sevinçle bayram ettirdi, elhamdülillah.)

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)