Hangimizin ameli daha güzel olacak diye açılan ve dünya denilen bu imtihan meydanında, kimi insanlar imtihanın farkında olmayarak başıboş bir hayat yaşarken, kimileri de bu imtihanı kazanabilmek için bin türlü engelleri aşmaya çalışırlar.
Hak bir dine mensup olan her bir Müslümanın imtihanı, Allah’ın kelâmı olan Kur’an-ı Kerimde teferruatıyla izah edilmiştir. Genel olarak, Kur’an’ın bütününe inanıp gereğini yapmak sahibini hidayete götürürken, bir kısmını kabul etmemek, kişiyi imanın dışına çıkarıp dalâlete sürüklenmesine sebep olur.
Zübeyir Ağabeyin ifadesiyle, Nur Talebesi olanların ikinci bir imtihanları daha vardır. O da, Risale-i Nur’un meslek prensiplerine sadâkatla bağlı kalarak, hizmeti ve dâvâyı bir bütün olarak kabul etmektir. Nur Risaleleri arasında ayırım yapmadan, birini diğerine tercih etmeden, hepsini bir bütünlük içinde kavrayıp amel etmektir. Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi “Risale-i Nur’un kitapları birbirine tercih edilmez. Her birinin kendi makamında riyaseti var ve bu zamanı tenvir eden bir mucize-i maneviye-i Kur’aniyedir.” (Kastamonu Lahikası s. 11)
Buna binaen, iman hakikatleriyle alâkalı risaleler ne kadar önemliyse, içtimai hayata taallûk eden Hutbe-i Şamiye, Münâzarât, Sünühat ve Emirdağ Lâhikaları gibi dersler de, kendi makamında o kadar önemlidir. Bu eserleri dikkate almayan ve onlardaki hakikatlere göre olayları değerlendirip amel etmeyenler için merhum Zübeyir Ağabey, itikatta değil, siyasî dalâlet ve sapma tabirini kullanıyormuş.
Böylesine ikinci bir imtihanı da olan Nur Talebeleri, kılı kırk yarmak ve her meseleyi inceden inceye düşünerek hareket etmek durumundadırlar. Nefsî ve hissilikten uzak, akla ve muhakemeye dayalı, hizmet düsturlarını esas alan, hakperestlik ve insafı ölçü yapan bir yaklaşımla ve Allah’ın rızasını asıl maksat eden bir anlayışla olayların üstüne gitmek, değerlendirmek ve neticelendirmek, vazgeçilmez bir hizmet anlayışı olmalıdır.
Ancak, Bediüzzaman’ın dediği gibi “Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin (hayırlı işlerin) çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hadimleriyle (hizmetkârlarıyla) çok uğraşır. Bu mânilere ve şeytanlara karşı, ihlâs kuvvetine dayanmak gerektir.” (Lem’alar s.164)
Evet, ihlâs ve uhuvvet prensipleri yıkılmaz birer kaledirler. İkinci imtihanı kazanmak isteyenler, bunları ve diğer düsturları esas almalıdırlar, vesselâm.
asyanur.info