Hayat

HÜRRİYET KAVRAMI- 1

Vahşet ve bedevilik, kölelik, esirlik ve ücretlilik devirlerini geride bırakarak, serbestiyet ve malikiyet dönemine geçen ve insan fıtratında var olan hür yaşamak uğrunda büyük mücadeleler veren insanlık âlemi; şu medeniyet ve teknoloji asrında bile hakkıyla hürriyetine kavuşabilmiş değil. Batı toplumlarında uzun zamanlardan beri tartışması yapılan ve ifrat derecesine varan tariflerle izahı yapılan hürriyet kavramı, Osmanlı Devletinin son dönemlerinde İslâm toplumunun da gündemine girmiş ve hâlâ tartışmalar sürüp gidiyor.

Demokrat kişiliğe sahip olan şahıslar ve kurumlar, daha çok hürriyet istemeyi demokrasinin gereği olarak görürlerken, demokrat ruhtan yoksun olanlar da, bu millete demokrasinin fazla olduğunu ve eli sopalı idarelerle yönetilmesinin daha doğru olduğunu savunmaktadırlar.

Tarih boyunca hür yaşamayı bir karakter olarak muhafaza eden bu millete, hürriyetler zemininde beka bulan demokrasiyi çok gören bir takım mihraklar, sahip olduğumuz hak ve hürriyetleri bile, bir takım ilke ve inkılaplar adına geri almaya teşebbüs etme cür’etinde bulunabiliyorlar.

Batılı anlamda tarifleri yapılan; “Siyasi, ahlâkî, iktisadî ve hukukî boyutları olan hürriyet kavramı, hükümet kuvveti ve faaliyetlerinin yanı başında yer alan, hususi ve ferdi hayat sahasında vatandaşın maddi ve manevi varlığına ve benliğine sahip olması, kişinin fikir ve kanaatlerine malik kalıp, endişesizce hareket etmesi ve rahatça nefes alması.”şeklinde tarifi yapılmaktadır.

“Ben ekmeksiz yaşarım fakat hürriyetsiz yaşayamam.”diyen ve onu rüyalarda görüp takip eden Bediüzzaman Hazretleri ise, onu imanın özelliği olarak görmektedir. Ve “Asıl mümin hakkıyla hürdür. Sani-i Âleme abd ve hizmetkâr olan, halka tezellüle tenezzül etmemek gerekir. Demek imana ne kadar kuvvet verilse, hürriyet o kadar kuvvet bulur.” (H. Şamiye s.87) demektedir.

Kendisine sorulan “Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hatta, âdetâ, hürriyetle insan her ne sefahet ve rezalet işlerse, başkasına zarar vermemek şartıyla bir şey denilmez, diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?” sualine verdiği cevapta “Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilan ediyorlar. Zira, nâzenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahetteki hürriyet, hürriyet değildir, belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmâreye esir olmaktır. Hürriyet-i umumi, efradın zerrât-ı hürriyatının muhassalıdır. Hürriyetin şe’ni (gereği) odur ki, ne nefsine ve ne gayriye zararı dokunmasın.” (Münâzarât s.55) tarifini yapmıştır.

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları)

Reklam

Yorum Yap