İman ve inkâr mücadelesi sadece bu zamanın meselesi değildir. Hazret-i Âdem’den (as) beri sürüp gelen ve kıyamete kadar çeşitli suretlere bürünerek devam edip gidecek olan bir hakikattir.
Hakkın tarafında olanlar ve hak namına mücadele edenler, hukuk çerçevesinde kalarak hakkını savunmaya bakmalıdır. Hak adına duruşunu kaybederek, ehl-i dünyaya şirin görünmeye çalışanlar, zaten baştan bu mücadeleyi kaybetmiş demektir. Ehl-i dünya olanlar, kendilerine muhalif kabul ettiklerini gayet iyi biliyorlar. Her türlü fitne, tezgâh ve tuzaklarla muhaliflerini ezmeye çalışıyorlar. En iyi çare, olduğu gibi görünmek ve göründüğü gibi olmaktır. Ve zalimlere asla meyil etmemektir.
Hak namına hareket ve İslâm dinine hizmet edenlerin imtihanları ağırdır. Derin mahfiller onları boş bırakmaz ve sürekli tahrip etmeye çalışır. Resmi ideolojinin kontrolüne girmeyenleri ve kendi prensiplerinden taviz vermeyenleri, çeşitli entrika ve plânlarla etkisiz hâle getirmeye uğraşır. A plânı ile devre dışı bırakamadığı sembol şahsiyetleri, B plânıyla hüsnüzanları kırarak tesirsiz duruma düşürmek ister. Tesanüdü bozarak, aralarına soğukluk vererek, hatta nefret tohumları ekerek ayırabildiği miktarı, önceden kopardığı gruplara yamamak ve dolayısıyla kırılgan fitnelere payanda yapmak ister. Eğer B plânı da tutmazsa C plânı, o da olmazsa başka plânları devreye sokar. Korkutmak, yıldırmak, makam ve şöhret duygularını tahrik etmek, tama ve mal toplama hırsını kamçılamak ve daha nice tezgâhlar.. Bediüzzaman’ın dediği gibi “Ehl-i dalâletin hücum yolları çok çeker.”
Oyun içinde oyun, tuzak içinde tuzakların kurulduğu böyle zamanlarda yapılacak iş, gözümüzü dört açmak, tuzaklara âlet olmamak, hak ve doğru bildiğimiz hizmet tarzımızın arkasında kahramancasına dik duruşumuzu korumak ve saflarımızı sıklaştırarak tesanüdümüzü muhafaza edip, ihlâs ve istikamet dairesinde, şevkle kudsi hizmetteki gayretimizi arttırmaktır.
asyanur.info