Uzun zaman önce tanımıştım onu. Kırıkkale’de katıldığımız bir Risale-i Nur dersinde, okunan dersi sükûnet içinde ve vakarla dinliyordu. Risale-i Nur dersine katılanların çoğunluğunu, Makine Kimya Fabrikasında çalışan işçiler teşkil ediyordu. O da onlardan birisiydi.
Seneler sonra fabrikadan emekli oldu ve Ankara’ya yerleşti. Demetevler semtinden aldığı evinde ikamet ediyordu. Hem mahallindeki dersi, hem de yakınındaki dersleri takip ediyordu. Umumi dersi ihmal etmeyen ve ısrarla takip eden ender şahsiyetlerden biriydi. Fırsat buldukça diğer mahallerin derslerine gider, çevre il ve ilçe ziyaretlerine giderken mutlaka kendisini götürmemizi isterdi. Âdeta Nur derslerinin âşığıydı.
1984 Şubat ayından itibaren, Hacı Bayram’daki ULUS-27 dershanesine kalmaya başlamıştım. Risale-i Nur Külliyatının Osmanlıca yazılmış ciltlerini takip ederek okuyorduk. Her namazın arkasından mutlaka on beş yirmi sayfa okuyorduk. İşte bu derslerin en devamlı takipçilerinden biri de Süleyman Tetik Ağabeydi. Senelerce buraya uzak olan evinden kalkıp her gün ULUS-27 dershanesine gelir, ikindi namazı ve dersini müteakip yine evine döner ve yakınındaki akşam derslerine giderdi.
1999 yılına geldiğimiz zaman yaşı yetmiş dört olmuştu. Şeker hastalığından başka bir rahatsızlığı yoktu. Fakat, bu hastalık da onu âdeta eritiyordu. İhtiyarlık ve hastalık iki cihetten onu yıprattığı halde, Süleyman Ağabey bunlara aldırmıyor ve her gün ULUS- 27 dershanesine sahip çıkmaktan da geri kalmıyordu.
Nihayet, iki bin yılı ilkbaharı gelmiş ve Süleyman Ağabey iyice dermansız hâle gelmişti. Numune Hastanesine ziyaretine gittiğimiz zaman “Aman ULUS-27 dershanesini boş bırakmayın. O dershane, diğer bütün dershanelerin ana merkezi ve temelidir. Orada manevi bir hâl var, kıymetini iyi bilin.” diye, sıkı sıkıya tembih etti. Taburcu olup evine çıktığında ziyaretine gittik. Hemen aynı tembihini yine tekrarladı. Şeker hastalığı onu tamamen eritmişti. Suret bakımından, Bediüzzaman Hazretlerinin vefatından önce çekilmiş fotoğraflarına benzer bir hâl almıştı.
Aşçı Nurettin Usta kendisine “Sen hastasın, oruç tutmasan da olur. Fidyesini verirsin.”” dediği halde o, “Asla olmaz. Ölsem de ben bu orucu tutacağım.” diye cevap vermiş. Zaten, senenin diğer zamanlarında da, Pazartesi ve Perşembe günleri ekseriyetle oruçlu olurdu.
Bir Cumartesi günü sabaha yakın eşi rüyasında Süleyman Ağabeyi şehit olmuş, tabutu bayrağa sarılı ve iki asker ellerinde küçük bayrakları sallayarak bileklerinden tutmuş bir halde görüp, boynuna sarılarak “Sen şehit olmuşsun.” diyor ve o esnada Süleyman Ağabeyin semaya doğru uçarak kaybolduğunu görüyor. (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci ile Risale-i Nur dersleri) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)

