Risale-i Nur Hizmeti

Zübeyrî Çizgi

Âhirzamanın son vazifeli şahsı ve Müceddid-i Âzam olan Bediüzzaman Hazretlerinin “Nurcuların büyük kumandanı”olarak vasıflandırdığı Zübeyir Ağabey, 1920 yılında Konya Ermenek ilçesinde doğdu ve 2 Nisan 1971 tarihinde İstanbul’dan bâki âlemlere göçtü.

            Konya’ya telgraf memuru olarak tayin olduğu zaman, Hafız Ahmet Kutlu tarafından tanıştırıldığı Halıcı Sabri Ağabey marifetiyle tanıdığı Risale-i Nur Külliyatı, onun hayatında büyük bir değişime sebep oldu. Bunun öncesinde sandıklar dolusu kitaplar okuyan Zübeyir Ağabey, o tarihten sonra Risale-i Nurları kendine gaye-i hayat edindi. Kısa zamanda Külliyatı okudu ve vefat edene kadar da defalarca bitirdi.

            1944 yılında Bediüzzaman’la ilk görüşmesinde çok heyecanlanan ve hıçkırıklarla ağlayan Zübeyir Ağabeye Üstad “Senin ismin ne kardaşım?” Asıl adı Ziver olan ağabeyimize “Gel bakalım Zübeyir kardaşım.”der.  Ondan sonra adı Zübeyir olarak bilinen ağabeyimiz, Akşehir ve İslahiye ilçelerinde telgraf memurluğu yapar. Her gittiği yerlerde aktif hizmetler yaparak, milletin imanını kurtarmak için canla başla çalışır. 23 Ocak 1948 yılında Emirdağ ilçesinde on beş talebesiyle tutuklanarak Afyon hapishanesine konulan Bediüzzaman Hazretlerine yakın olabilmek için kendisini ihbar eder. Böylece o da hapse atılır. Çok ağır ve zor şartların yaşandığı bu hapishanede, elinden geldiği kadar Üstada yardımcı olmaya çalışır. Afyon mahkemesinde diğer ağabeylerle birlikte yaptığı şahane müdafaası, Bediüzzaman ve Nur Risalelerinin mahiyetini anlatmada, bu iman dâvâsının ve Nur mesleğinin iç yüzünü ifade etmede bir şaheserdir.

            6 Aralık 1948 tarihinde yapılan son mahkemede Bediüzzaman’a 20 ay, Ahmet Feyzi Kul’a 18 ay ve 20 kişiye altışar ay ceza verildi ve diğerleri berat ettirildi. Temyiz edilen dâvâ, Temyiz mahkemesi tarafından, Denizli mahkemesi emsal gösterilerek mahkemenin verdiği ceza bozuldu. Demokrat Partinin iktidara gelmesinden sonra çıkarılan af kanunuyla da dâvâ düştü ve 1956 yılında Risale-i Nur Külliyatı matbaalarda serbestçe basılmaya başlandı.

            1953 yılından itibaren doğrudan Bediüzzaman Hazretlerinin hizmetine giren Zübeyir Gündüzalp Ağabey, Üstad vefat edene kadar aralıksız ona hizmet etti. Üçüncü Said döneminin tamamına vakıf olan ve onun sır kâtipliğini yapan Zübeyir Ağabey, her gün yedi sekiz gazeteyi getiriyor, Üstadın emriyle okuyor, İslâmiyet ve Risale-i Nur ile alâkalı yerleri takip ederek, yapılabilecek her türlü plân ve tecavüzlere karşı dikkat kesiliyordu. Üstad “Zübeyir taş gibidir, camiddir. Size tesir eder ama buna tesir etmez.”diyerek diğer ağabeyleri uzak tutuyordu. “Hayatım, senin hayatınla devam edecek.”dediği Zübeyir Ağabeye, içtimai ve siyasi hayata ve meslek ve meşrebine taallûk eden meseleleri, dersleri ve  uygulamalarıyla öğretmişti.

            23 Mart 1960 yılında dâr-ı bekâya irtihal eden Bediüzzaman Hazretlerinden sonra, dağılan hizmetkârlarını İstanbul’a toplayan Zübeyir Ağabey, önce meşveret sistemini kurdu. Her meseleyi meşveretle halletmenin yolunu açtı. Altı ay kaldığı Aydın ilinin Nazilli ilçesinde, Risale-i Nur talebelerinin hizmet prensiplerini ihtiva eden Hizmet Rehberi ile Beyanat ve Tenvirler kitaplarını Nur Külliyatından derleyip tanzim etti. İkinci Emirdağ Lâhikası elinde olduğu halde, siyasi görüşü farklı olduğu için bir türlü neşretmeyen bir zatın elinden o eseri aldırtarak yayınlamayı başardı. Demokrat Partiye İslâmiyet, Kur’an ve bu vatan maslahatına; dersleriyle, talebeleriyle ve bütün kuvvetiyle destek veren Bediüzzaman Hazretleri gibi, o da aynı yolu takip ederek taviz vermedi. Türkçülük üzerine siyaset yapanlara “Bunlar Halk Partinin ırkçılarıdır.”dini siyasete âlet eden Milli Görüş çizgisine de “Bunlar da Halk Partinin dindarlarıdır.”diyerek her ikisine de tavizsiz bir duruş sergiledi. Risale-i Nur’un müsbet hareket prensibini esas alarak, her türlü anarşi ve fitnenin karşısına dikildi. Nur Risalelerindeki Kur’an ve Hadise dayanan doğru fikirlerin millet ve devletle paylaşılması için, Yeni Asya gazetesi ve neşriyatının kurulmasına öncülük etti. İhtilâl ve muhtıralara nasıl karşı çıkılacağının örneklerini gösterdi. Bediüzzaman gibi, hürriyet ve demokrasi yolunda mücadele etti. Devletin sahiplendiği ve demokratik ülkelerde emsaline rastlanmayan ve resmî görüş olarak benimsenen Kemalizm zihniyetine karşı ilmen ve fikren karşı çıktı. Asayiş ve emniyete taraftar olan dini cemaatlerle maksatta ittifak etmenin yolunu açtı. İttihad-ı İslâm’ın öncü hareketi olan İslâm Konferansı Örgütüne destek verdi. Dünya barışı için, İslâm ve Hıristiyan ittifakının silâhlı kanadı olan NATO’yu da; siyasi, iktisadi ve kültürel boyutu olan ve o gün adı Avrupa Ekonomik Topluluğunu da destekledi. Bediüzzaman’ın “Halktan istiğna” prensibine riayet ederek, alâkasız zenginler başta olarak, ne belediyelere ve ne de hükümet ve devlet imkânlarına tenezzül etmedi. İhlâs, sadâkât ve tesanüt timsali olan Zübeyir Ağabey, Risale-i Nur mesleğinin temel prensiplerine ibadet niyetiyle bağlı kaldı ve harfiyen uyguladı.

            Kendisi ve hizmetleri hakkında ne söylesek az gelen bu “Zübeyrî Çizgi”, Risale-i Nur hareketinin, meslek ve meşrebinin orijinal çerçevesidir. Yeni Asya Ekolü olarak bu çizgiyi takip ediyor ve gelecek nesillere aynı orijinallikle aktarmayı bir misyon ve vazife olarak kabul ve icra ediyoruz.

Reklam

Yorum Yap