(Dünden devam)

İslâm dininin tebliği hususunda Bediüzzaman Hazretlerinden öğreniyoruz ki, “Cenab-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır. Taraftarların çokluğu ve fazla muvaffakiyet ile değildir. Bir dirhem ihlâslı amel, batmanlarla ihlâsız amellerden daha üstündür.” (İhlâs Risalesi) Bundan dolayı, hizmet noktasında, ihlâs dairesinde azami hırs ve kanaatsizlik gösterdiğimiz halde, neticelerine kanaat etmekle mükellef olduğumuzu bilmemiz gerekir.

Ancak, tebliğde metot ve hak yola dâvette usul çok önemlidir. Hâlin icabına uygun, mevcut şartlara mutabık hareket etmek, yumuşak sözlü, güler yüzlü ve tatlı dilli olmak, iman ile ilgili konuları ikna ve ispata dayandırmak, muhatapların bir takım zayıf noktalarını başlarına kakmamak, tebliğ ettiğimiz hakikatleri bizzat nefsimizde yaşamak, aceleci olmayıp muhataba zaman tanımak, öncelikleri dikkate almak, değişik hizmet vesilelerinden yaralanmak, çeşitli sebeplerden dolayı muhatabın zihninde oluşmuş sorulara ikna edici cevaplar vermek, bıkkınlık, yorgunluk ve usanma gibi durumlardan etkilenmeden, doğru bildiğimiz hakikatleri ısrarla savunmak gibi nice unsurlar göz ardı edilmemelidir.

İslâm dinine ve iman hakikatlerine hizmet eden şuurlu Müslümanların hâli, tarlaya tohum eken çiftçilerin durumu gibidir. Çiftçiler tarlaya tohumlarını eker, gereken diğer işlemlerini de yapar fakat neticeyi yalnız Allah’tan bekler. Toplum hayatı bir tarla gibidir. İman ve İslâm hakikatleri de tohumlar misalidir. Etrafımızda bulunan insanlara bu hakikatler tebliğ edilmeli, hem de bu vazife şevk ve gayretle yapılmalı ancak netice Allah’a bırakılmalıdır. Seneler önce tebliğ yaptığınız bir kişi, bir de bakarsınız o ekilen tohum çimlenmiş ve o kişi de hidayete gelmiştir.

Bir zamanlar iftara dâvet edilen bir şahıs beni görünce “Hocam, beni tanıdınız mı” diye sordu. Ben de “Hatırlayamadım kardeşim ama hoş geldin.” dedim. Bana Kur’an okumayı ve iman hakikatlerini siz öğretmiştiniz.” dedi. “Bu dediğin ne zaman oldu?” diye sordum. “1974 yılında oldu. Ben o zaman on dört yaşındaydım. Konuştuğumuz tarihte 43 yaşında olduğunu söyledi. Çok değişmişti. Adını sordum ama ben yine hatırlayamadım. Çünkü, o tarihte kaldığım Nur dershanesine gelen yüzlerce çocuk vardı. Aradan uzun zamanlar geçmişti. Dedim ki: “Şimdi senin kazaya kalmış nice derslerin var. O halde şu söyleyeceğim ders yerlerine katıl ve telâfi et.” O da gülerek kabul etti. Zaten o zamanda beri namazlarını kılıyormuş. Aynen bu örnekte olduğu gibi, senelerce evvel çok berbat bir hayatı olan başka bir arkadaşın, bizlerle temas kurmasından sonra gelip bizi bulması ve istikametli bir hayata girmiş olması, topluma iman hakikatlerini bir tohum gibi ekmenin ve tebliğ hizmetinde kusur etmemenin ne kadar önemli olduğunu belgeliyordu. Gayret bizden, yardım ise her zaman Allah’tandır.

  asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci ile Risale-i Nur dersleri) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)