(Dünden devam)
Genel anlamıyla millet ve milliyetçilik kavramlarını, İslâmiyet ve din olarak yorumlayan ve ondan ayrı düşünmeyen Bediüzzaman, farklı anlamlara da açıklık getirme ihtiyacı hissetmiştir.
“Milliyetimizi yalnız İslâmiyet biliyorum. Onun için her şeyi de İslâmiyet nokta-i nazarından muhâkeme diyorum.” diyen Üstad, dinin milliyetten, milliyetin de dinden ayrı düşünülemeyeceğini kesin bir dille ortaya koymakla beraber; milliyetçiliği müspet ve menfi olmak üzere iki kısma ayırır. Osmanlı Devletinin bu kadar çok ayrı ırklardan meydana gelmesine rağmen bir arada tutan sırrın, İslâma dayalı müspet milliyet anlayışı olduğunu belirten Bediüzzaman “İslâm taifeleri (milletleri) birbirine, İslâm kardeşliği ile bağlanır ve alâkadar olur. Birbirine mânen, lâzım olsa maddeten yardım eder.” demektedir. İşte, Osmanlıyı dağılmaya ve çözülmeye iten sebeplerin başında, İslâmî şuur ve müspet milliyet fikrinin ihmale uğraması ve maalesef menfi milliyetçiliği öne çıkarmasıdır.
Aslında dine dayalı bir milliyet anlayışı, diğer ırkların ve milletlerin varlığını inkâr etmek anlamına gelmez. Zira, İslâm milletleri aynı çadırda oturan bir ailenin fertleri gibidir. Bu sebeple, birbirlerinin haysiyet ve şerefleriyle iftihar etmelerine vesile olan İslâmiyet milliyetine bağlanmak zorundadırlar. Her İslâm devleti, İslâmın bütün özellik ve güzelliklerini gösteren bir örnek durumundadırlar. Birbirlerini inkâr ve hor görmeleri mümkün değildir. Çünkü, inançları ve mukaddes değerleri ortak olan milletler bir ve bütündür. Farklı ırklara mensup olarak yaratılmış olmalarında binler hikmetler vardır.
Kur’an-ı Kerim’in Hucurat Suresinde Cenab-ı Hak meâlen “Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım. Tâ birbirinizi tanımalısınız. Ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet (yardım) edesiniz. Yoksa, sizi kabile kabile yaptım ki, yek diğerinize karşı inkâr ile yabani bakasınız, husumet edesiniz değildir.” buyurmaktadır.
Müspet milliyet; Kur’an’a ve İslâma kale olmalı, zırh olmalı, yerine geçmemeli anlamı çok önemlidir. Bu anlamdaki milliyetçilik, hangi ırk olursa olsun, onun içinde erimiş İslâm milliyetidir ve başkalarını reddetmeyi gerektirmez.
Menfi milliyetçilik ise, ırk esasını öne çıkaran, dini ikinci plana atan, âdeta kalenin içindeki hazineyi dışarıya atan, dışarıdaki taşları ise hazineye dolduran ve başkalarını yutmakla beslenen bir hastalıktır. Bir milletin bütünlüğünü parçalayan çok tehlikeli bir illettir. Menfi milliyetçiliğe karşı çıkan Bediüzzaman “Frenk illeti tabir ettiğimiz, ırkçılık, unsurculuk fikriyle Avrupa, âlem-i İslâmı parçalamak için içimize bu Frenk illetini aşılamış. Fakat bu hastalık ve fikir, gayet zevkli ve cazibedar bir halet-i ruhiye verdiği için, pek çok zararları ve tehlikeleri ile beraber her millet, cüz’i külli bu fikre iştiyak gösteriyorlar.” diyerek, bu tehlikeye işaret etmektedir.
Evet, “Parçala, böl ve yut!” politikaları ile İslâm âlemine ırkçılık fikirlerini aşılayan Batılı devletlerin, dehşetli entrika ve hilelerini bilen ve kurulan tuzakların farkında olan Nur Talebeleri, bir asra yaklaşan mazilerinde vatanın ve milletin bölünmesine sebep olacak hiç bir kargaşaya ve yanlış fikir ve fitnelere alet olmamışlardır. Nur Talebelerinin Türk olanlarının hiç biri Türkçü, Kürt olanlarının da Kürtçü olmadığını devletin zirvesinde olan devlet adamları dahi bilmektedir. Evet, Nur Talebeleri, bu memleketin birlik ve beraberliğinin manevi bir çimentosu hükmündedirler. Bu istikametli duruş, kıyamete kadar devam edecektir, inşaallah.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 0