Uzun ve çok yorucu bir çalışma ve zorlu bir maratondan sonra nihayet Avrupa Birliğine aday bir ülke olma statüsünü elde ettik. 1970 yıllarının ortalarında birliğe girmemiz için Avrupa teklif ettiği halde, bu teklifi her ne hikmetse geri çeviren zamanın siyasileri, dünyanın gidişatını gördü ve gerçeklere göz kapamaktan vazgeçti. Elbette bu da bir kazançtır.
O günlerde her siyasi parti farklı gerekçelere dayanarak Avrupa Birliğine girmeye karşı çıkıyordu. Solcular, Ülkücüler, Radikal İslâmcılar hep farklı açılardan bakıyor fakat sonuçta birleşiyorlardı. Bizler ise, hem birliği savunuyor, hem de demokrasi ile İslâm dini arasındaki mutabakatları anlatmaya çalışıyorduk. Bundan dolayı da, her türlü ağır eleştirilerden kurtulamıyorduk.
Halbuki, asrın manevi sahibi olan Bediüzzaman Hazretleri, 1908 tarihinde ilân edilen hürriyet ve meşrutiyetin ilânı yıllarında, meşrutiyet-i meşrua ünvanıyla parlamenter sisteme sahip çıkmış ve “Meşrutiyet bir parmak kadar şeriattan uzaklaşmış olsa bile, mutlâkiyet olan padişahlık sistemi yüz arşın uzaklaşmıştır. Eski hâl muhal, ya yeni hâl veya izmihlâl.” demiştir. Cumhuriyet döneminde ise, dindar mânâda bir cumhuriyeti ve demokrasiyi savunmuş, asla kelimelere takılıp kalmamıştır. Zira, gerçekte muhteva önemlidir. İsim değiştirmekle hakikat değişmez.
İnsan merkezli, hukukun üstünlüğünü, kanun hâkimiyetini, adaleti, meşvereti, temel hak ve hürriyetleri, milletine hizmet eden teknik bir devleti esas alan Batı standartlarındaki tam ve ileri bir demokrasi, insan aklının ürünüdür. Aynı maksatları takip eden, bununla birlikte insanların hem dünya hem de âhiret saadetlerine kefil olan İslâm dini ise, vahyin ürünüdür. Uzun asırların sonunda, akıl ile vahiy doğrular üzerinde ittifak etmişse ve akıl vahyin mesajına yaklaşmışsa, bizlere düşen aklın ürünü olan demokrasiyi sahiplenmek, İslâm adına onu kucaklayıp, dinin değerleriyle onu zenginleştirmektir. (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 1