Bediüzzaman Hazretlerinin tespit ettiği gibi “İman, kulun irade-i cüz’iyesinin sarfından sonra, Cenab-ı Hakkın vicdan-ı beşere ilka ettiği (aşıladığı) bir nurdur ve vicdanın iç yüzünü parlatır.”
Bu hakikatten anlaşılıyor ki, Allah kullarının cüz’i iradesine nazar ediyor. Kul, iman ve hidayet tarafına talip oluyorsa, Allah kulundan daha fazla onun hidayetini istediğinden, iman nimetini bir sebeple o kişinin kalbine yerleştiriyor. Şayet, iman ve hidayete müşteri olunmuyorsa, Hazret-i Peygamberin (asm) amcası da olsa hidayet nasip olmuyor. Bundan dolayı da sorumluluk insanın omzunda kalıyor.
Bahsi geçen hakikate binaen kimse “Ne yapayım, Allah bana hidayeti nasip etmemiş. Nasip olsaydı, ben de imanlı olurdum.”diye kaderinden ve Allah’tan şikâyetçi olamaz. Bir hadis-i kudside “Kulum Bana bir adım yaklaşırsa, Ben ona iki adım yaklaşırım. Kulum yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak giderim.”buyrulmuştur.
Şuurlu Müslümanlar, insanların hidayetine vesile olmak için şevkle çalışırlar. Ancak, unutulmamalıdır ki, Cenab-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır. Taraftarların çokluğu ve fazla muvaffakiyet ile değildir. Bir dirhem ihlâslı amel,batmanlarla ihlâssız amellerden daha üstündür. Bu itibarla, hizmet noktasında, ihlâs dairesinde âzamî gayret gösterildiği halde, neticelerine kanaat etmekle mükellef olunduğu bilinmelidir.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)