Mücedditler silsilesinin son halkasını teşkil eden ve bulunduğu çağın manevi sahibi olan Bediüzzaman Hazretleri; diyanet, siyaset, cihad ve saltanat gibi daha pek çok dairelerde vazifeli olmanın gereği olarak fikirler beyan etmiş, Kur’an ve Sünnet referanslı eserler telif etmiştir.

Bir asra yaklaşan uzun ve bereketli ömrü harp meydanlarında, esaret zindanlarında, memleket mahkemelerinde ve sürgünlerde geçtiği halde, hiç bir zaman zalimlere boyun eğmemiş, hak ve doğru bildiği fikirlerini en korkulu zeminlerde bile söylemekten çekinmemiştir.

Allah korkusu dışında korku nedir bilmeyen Bediüzzaman bir hürriyet âşığıydı. “Ben hürriyetimi hiç bir keyfi kanunla tahdit ettirmem.” diyen o kahraman insan, en cebbar kumandanlara karşı tezellüle tenezzül etmiyor, gerektiği zaman onların haksızlığını suratlarına çarpıyordu. Rusya’da başkumandana ayağa kalkmaması, 31 mart 1909 hadisesinde Hurşit Paşanın tehditlerine beş para değer vermemesi ve M. Kemâl’in yüksek perdeden bağırarak konuşmalarına, aynıyla mukabele etmesi bunun en güzel belgesiydi.

Bediüzzaman, hürriyeti yakıcı bir ateş görüp kâfirlere mahsustur zanneden bir kısım safdillerin görüşlerine iştirak etmediği gibi, başkasına zarar vermedikten sonra insanın kendi âleminde sınırsız bir hürriyete sahip olması lâzımdır anlayışını da kabul etmiyordu. O, İslâm dininin getirdiği hürriyet anlayışını benimsiyor, insanın başkasına zarar verme hakkı olmadığı gibi, kendisine de zarar verme hakkı olmadığını söylüyordu. Çünkü, Allah adaleti emrediyor, her türlü fahşadan ve münkerden insanı men ediyordu. Fahşa, insanın kendisine zarar veren fena hareketler, münker ise, başkalarına zarar veren fena ve zararlı hareketlerdir. Onun için Bediüzzaman “”Hürriyet budur ki, kanun-u adalet ve tedipten başka herkes harekât-ı meşruasında şahâne serbest olsun, herkesin hukuku mahfuz kalsın.” tarifini yapıyordu. “Hayatımda en muhtaç olduğum hürriyetimdir.” diyen o büyük insan “Ben ekmeksiz yaşarım fakat hürriyetsiz yaşayamam.” diye feryat ediyordu.

İslâm terbiyesi dışında kalan mutlak ve sınırsız bir hürriyet anlayışının mutlak vahşet ve hayvanlık olduğu, hatta nefis esareti altına girip, şeytana maskara olmak anlamına geldiği yorumu da ona aitti. Ona göre asıl mümin olan kişi hür idi. Zira “Sani-i Âleme abd ve hizmetkâr olanın, halka tezellüle şehâmet-i imaniyesi müsaade etmediği gibi, biçare birisine tahakküm  etmeye de izzet-i imaniyesi müsaade etmez. Demek, imana ne kadar kuvvet verilirse hürriyet o kadar parlar. Asr-ı Saadet buna misaldir.” açıklaması da Bediüzzaman’a aitti. (Devamı yarın)

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları)  (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)