Çok yavaş yol alabilen kayıkta sadece dört kişi vardı. İki kayıkçıdan biri elindeki uzun sırıkla göl yüzeyindeki buzları kırıyor, diğeri açılan yoldan ilerliyordu. Üçüncü kişi ise, elindeki mavzer tüfeği ile dördüncü kişiyi izliyor ve refakat ediyordu. Bu şahıs, daha sonraları “Bediüzzaman’ı Barla’ya götüren jandarma Şevket.” diye tanınacaktı.

1926 yılının Şubat ayı ortalarıydı. Buz gibi dondurucu bir soğuk vardı. Göl yüzeyi tamamen buzlarla kaplıydı. Isparta’nın Eğirdir ilçesinden kayığa binmişler ve karşı sahildeki Barla Nahiyesine doğru yol alıyorlardı. Gölün ortasına gelince kalın ve tok bir ses “Kardaşlarım! Kayığın yönünü kıbleye çevirin. Namaz vakti girdi, ben namaz kılacağım.” dedi. Âmirâne ve hükmeden bu sese diğerleri itaat etti ve kayığın yönü kıbleye çevrildi. Bu asil sesin sahibi namaza durmuştu. Sanki bu âlemden ayrılıp bambaşka âlemlere gitmişti. Bu olayı sonradan hatıralarında anlatan jandarma Şevket diyor: “Bediüzzaman namaza öyle bir duruş durdu ki, ben hayatımda öyle namaz kılan bir insana rastlamadım.”

Bediüzzaman, devletin emriyle sürgüne gönderiliyordu. Şeyh Said isyanıyla hiçbir alâkası olmadığı, hatta onun ikazlarıyla Van, Bitlis ve Siirt gibi iller bu isyana katılmadıkları halde, devlet onu tedbir amaçlı olarak sürgün etmişti. Görünüşteki sebepler bir bahaneydi. Aslında, kader onu çok büyük bir vazifeyi gerçekleştirmek için Barla’ya sevk ediyordu. Beşer zulmü içinde, kaderin adaleti icra ediliyordu.

Bahsi geçen 1920-1930 yılları, bir çeyrek asır sürecek olan dehşetli bir istibdat ve zorbalık döneminin ilk seneleriydi. Din dışı bir hayat, devlet gücüyle millete dayatılıyor, bir tek dinî eserin telifine izin verilmiyordu. Okullardan din dersleri kaldırılmış, bin yıldan beri milletin okuyup yazdığı Kur’an yazısı yasaklanmış, Kur’an-ı Kerim  ve Peygamber Efendimiz (asm) hakkında ağza alınmayacak hakaretli sözler, devletin en tepesindeki adamlar tarafından sarf ediliyordu.

İnsanların, Hz. Adem (as) ve Havva validemizden çoğalarak yaratıldığı inancı alaya alınıyor ve insanlığın maymun soyundan türediği fikri resmen inandırılmaya çalışılıyordu. Allah inancı yerine tabiat ve doğa kanunları fikri esas alınıyor, âhirete inanmanın bir aldatma ve uyutma olduğu yeni nesillere telkin ediliyordu. İman ve İslâm hakikatlerine karşı devlet gücüyle tamamen savaş açılmıştı. (Devamı yarın)

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)

Views: 0