(Dünden devam)

İşte, böyle bir atmosferde Bediüzzaman, İngilizlerin bütün planlarını deşifre eden ve bozan Hutuvat-ı Sitte adında bir broşür neşretti. Binlece nüshasını dostları vasıtasıyla İstanbul’un her tarafına dağıttı. Bu sefer İstanbul âlimleri, işgalci İngilizlerin aleyhine geçti.

İngiliz işgal kumandanı broşürü görünce “Bu eser sahibi hayatta kaldığı müddetçe biz maksadımıza ulaşamayız. Görüldüğü yerde vurulsun!” emri çıkardı.  Kefeni boynunda dolaşan Bediüzzaman, bu tehditlere beş para değer vermedi. Gazete lisanıyla İngilizlere fikren ağır darbeler vurdu. Anglikan kilisesinin büyük bir kibirle sorduğu altı suallerine, altı yüz kelimeyle cevap istemesine mukabil, gazete diliyle bir tükürükle cevap verdi. “Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!” diyerek haykırdı. Osmanlı diyanet teşkilatı olan Meşihatın, Anadolu’daki Kurtuluş Savaşını başlatanlar için verdiği isyancılar fetvasının geçersiz olduğunu söyleyerek, karşı fetva verdi ve Kurtuluş Savaşını destekledi. Mondros Mütarekesiyle başlayan süreçte, aktif hizmetleriyle İstanbul’un Frenklerden kurtulmasında çok mühim rol sahibi oldu. Sonunda, İngilizler arkalarına bile bakmadan def olup gitmek zorunda kaldılar.

Ankara hükümeti tarafından “Böyle kahraman bir hoca bize lâzımdır.” diyerek, bizzat Mustafa kemal tarafından şifreli telgrafla dâvet edildi. Ama o “Ben, tehlikeli yerde cihad etmek istiyorum. Siper arkasına saklanmak hoşuma gitmiyor. Anadolu’dan ziyade İstanbul’u tehlikede görüyorum.” diyerek, dâveti kabul etmedi. Ancak, araya dostu eski Van alisi Tahsin Beyin girmesiyle nihayet Ankara’ya geldi. Tarih 03 Temmuz 1922 idi.

09 Kasım 1922 tarihinde de, Bitlis mebusu Arif Bey ve arkadaşlarının yazılı teklifi üzerine, kendisine resmen “Hoş geldin!” merasimi yapıldı. Ayakta alkışlanarak meclis kürsüsüne çıktı ve ordunun muzaffer olması için dua etti. Meclis zabıtlarında kayda geçen bu dua gerçekten çok önemliydi.

Ancak Bediüzzaman, Ankara’da aradığını bulamadı ve hayal kırıklığına uğradı. Mebusların namaza soğuk ve bir kısmının alkolik olmasına üzülerek, on maddelik bir beyannâme neşrederek onları beş vakit namaz kılmaya dâvet etti. Namaz kılanlar çoğaldı. Bunun üzerine Ankara reisleriyle ciddi münakaşası oldu. Fikren onlarla uyuşamayacağını görünce, bütün ısrarlara rağmen Ankara’yı terk etti ve Van iline yerleşti.

Fakat, kaderin garip bir cilvesi olarak devlet gücü ile muhtelif illerde sürgün hayatı yaşatıldı. Bu hayat devresinde, hem Anadolu’nun hem de İstanbul’un manevi fethi için, Allah’ın izniyle Risale-i Nur tefsirlerini telif etti. Çünkü O, âhirzamanın müceddidiydi ve İslâm dinini tahrip edecek olan dehşetli şahısların tahribini tamir ile vazifeliydi. Onun vefatından sonra da, onun nurâni cemaati bu tamir vazifesini devam ettirmekle mükellefti. Manevi fetih ve manevi cihadın özü buydu. Başta İstanbul olarak, Anadolu’nun fedakâr iman ve Kur’an fedaileri de bunun farkındaydı, elhamdülillah.

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)