Bu dünyayı bir imtihan meydanı yaparak zıtları birbiri içine katan ve güzellik-çirkinlik, iyilik-kötülük, iman-inkâr, fayda-zarar gibi şeyleri hamur gibi yoğuran Cenab-ı Hak, insanın mahiyetine de güzel duygularla birlikte, hoş olmayan duyguları da yerleştirmiştir. Bunun böyle olması, imtihana vesile olması içindir.
Bahsi geçen olumsuz duyguların başta gelenlerinden biri de hırstır. İnsan neye sahip olursa olsun daha fazlasını ister. Halbuki, Allah’ın ihsan ettiği verilmiş nimetler şükür gerektirir. Hırs duygusuna kapılan insanlar ise, hayatlarından sürekli şikâyet ederler. Şükür etmek akıllarına bile gelmez. “İnsanoğluna bir vadi dolusu altın verilse ikincisini, o da verilse üçüncüsünü ister.”hadis-i şerifi, insanın bu zayıf noktasını nazara verir. Onun için atalarımız “İnsanın gözü doymaz. Onun gözünü ancak toprak doyurur.”diyerek, insanın doymak bilmeyen hırsını veciz bir şekilde dile getirmişlerdir.
Allah, yeryüzünde yarattığı her canlının rızkına kefil olmuş ve taahhüdü altına almıştır. Hiçbir canlıyı rızıksızlıktan ölüme mahkûm etmez. Rezzak ismiyle mutlaka rızkını bir şekilde ona gönderir. Eğer insanlar için bir meşguliyet ve tembellikten kurtarma vesilesi olmasaydı, ağaçlar gibi insanların da rızkını ayağına gönderirdi.
İnsan rızkını, Allah’ın rahmet hazinesinden aramakla mükelleftir. Ama bu hırs ile değil, tevekkül içinde olmalıdır. Sebeplere meşru bir dairede teşebbüs etmeli, neticeye ise kanaat ve tevekkülle karşılık vermelidir. Bitki ve ağaçların rızıkları ayaklarına gelmesi, canavar hayvanların ise hırsla rızık peşinde koşup, zahmet ile elde ettikleri nahoş rızıkları yemesi ilginç bir tablodur. Bu mânâyı nazara veren Bediüzzaman “Hırs, sebeb-i mahrumiyettir. Tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir.”der. Bundan dolayıdır ki, halk arasında “Hırs gösteren mutlaka zarar ve hüsrana düşer.”cümlesi darb-ı mesel olmuş. Cenab-ı Hak ayet-i kerimede “Eğer şükrederseniz nimetimi arttırırım. Nankörlük ederseniz, verdiğimi de geri alırım.”mealinde ferman eder. Hırs, nimetlere karşı bir şükürsüzlük, memnun olmama ve kanaat etmeme mânâsını taşır. Hakiki müminler ise, tevekkül ve kanaat ehli olmak durumundadırlar.
asyanur.info samicebeci.net