Yedi cephede kahramanca savaşlar verdikten sonra, müttefiklerinin yenilmesiyle  mağlup sayılan Osmanlı ordusu dağıtılmış, silahları toplatılmış ve ülke her taraftan düşman işgaline uğramıştı.

Ekmeksiz yaşamaya razı olup, hürriyetinden asla vazgeçmeyen asil milletimiz, maddi ve manevi önderlerinin rehberliğinde Kurtuluş Savaşını başlattı. Anadolu’nun her tarafında müdafaa teşkilatları kuruldu. Millet galeyana geldi. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Ankara’da kurulmasıyla, muhtelif teşkilatların faaliyetleri birleştirildi. Düzenli bir ordu kuruldu. Büyük meydan muharebeleri yapıldı. Vatanın istiklal ve bekâsı uğrunda binlerce şehit verildi. Sonunda İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar ülkeden kovuldu. Bağımsız bir cumhuriyet devleti kuruldu.

29 Ekim 1923 yılında ilan edilen cumhuriyet devletinin ilk anayasaları 1921 ve daha sonra 1924 yılında yapıldı. İkinci maddesine de “Bu devletin dini, din-i İslâm’dır.”ibaresi konuldu. Böylece, bir İslâm cumhuriyeti olarak devletin temelleri atıldı.Ancak daha sonra, birbiri arkasına gelişen bir takım olaylar sonucu, 1928 yılında ikinci maddedeki ibare anayasadan çıkarıldı. Dokuz yıl boş kaldıktan sonra, 1937 yılında boş bırakılan ikinci madde yerine, Halk Partisinin altı okundan biri olan lâiklik prensibi yerleştirildi. Bundan böyle din ile devlet işleri birbirinden ayrılacaktı. Teorideki beyan bu olmakla birlikte, pratikte Diyanet İşleri Başkanlığı devletin tekeline ve kontrolüne alındı. Zamanla lâiklik, din ve dindarlar üzerinde bir baskı aracı haline geldi. Vicdan ve din hürriyetinin bir teminatı olması gereken lâikliğin bu şekilde uygulanması, Batılı devletlerin lâiklik uygulamasına ters düşüyordu.

1923 ve 1950 arasında süren Halk Partisine ait tek parti iktidarı döneminde, okullardan din derslerinin kaldırılması tam bir felâketti. Yeni yetişen nesiller din ve inançlarından uzaklaşıyor, maneviyata karşı yabancılaşıyordu. Fahri olarak dinin öğretilmesi de yasaklanmış, Kur’an öğrenen ve öğretenler de cezalandırılıyordu. Bu yüzden nice hocalar köylerden götürülmüş ve bir daha geri dönmemişlerdi. Çünkü imha edilmişlerdi. Bu, mânen kapkaranlık bir dönemdi. Cumhuriyetin manevi temelleri tahrip edilmişti. Halbuki, maddi temelleri ayakta tutan ve ona ruh veren şeyin manevi temeller olduğu açık bir gerçekti. Onlar olmadan yaşanmaz ve hayatın bir anlamı kalmazdı. (Devamı yarın)

asyanur.info  samicebeci videoları)  (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)