Varlıklar âleminde mümtaz ve müstesna bir yere sahip olan Âdemoğulları, farkında olsun veya olmasın bir büyük yolculuğun yolcularıdır. Kendisine verilen istidat ve kabiliyetlere sınır konulmamasından dolayı, bütün gücü ve hırsıyla dünyaya saldıran insanların çoğu bu yolculuktan habersiz yaşarlar.
Etraflarında ve dünya genelinde nice insanların ölümleri onu etkilese de, bu etki çok kısa sürmekte ve kaldığı yerden gafletine devam etmektedirler. Dünyayı ebediyen kalınacak bir yer olarak görmenin sonucu, asıl gidilecek ve kalınacak yer olan âhiret hayatlarını kendi elleriyle mahv etmektedirler.
Halbuki, Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi: “Bu dünya ebedi kalmak için yaratılmış bir menzil değildir. Ancak, Cenab-ı Hakkın, ebedi ve sermedi (sonsuz) olan ‘Dâr-üs Selâm’ menziline davetlisi olan mahlûkatın, içtimaları için bir han ve bir bekleme salonudur.” (Mesnevi-i Nuriye)
Kıyamet yaklaştıkça bu yolculuk azalmamakta, bilâkis daha da artarak insanlık âlemi büyük bir kervan gibi kafileler halinde bu imtihan meydanını terk edip, kabrin arkasındaki istikbal yolculuğuna devam etmektedirler.
Dünyanın her tarafında meydana gelen ölümcül depremlerle binlerce insanın topluca kabir âlemlerine geçmeleri, yine salgın hastalıklarla on binlerce insanın bu dünyadan göçüp gitmeleri, bu büyük yolculuğun ne kadar gerçek ve dünya hayatının bütünüyle fâni olduğunu, en nankör, kalpsiz ve inançsız olanlara da gösteriyor. Bediüzzaman’ın dediği gibi: “İnsan bir yolcudur. Buradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.” (Mesnevi-i Nuriye)
Bu hakikati veciz ifadelerle, Eba Zer adındaki sahabenin şahsında ümmetine ders veren Sevgili Peygamberimiz (asm): “Ya Eba Zer! Bu dünya hayatında bir yolcu imişsin gibi yaşa. Yol esnasında bir ağacın gölgesinde biraz oturup, kalkıp gidecek olan bir insan o gölgeliğe hiç kıymet verir mi? İşte dünya, öyle bir gölgeliktir.” buyurmuştur. Bu hadisi-şerifin mânâsı, elbette dünyayı bütünüyle terk etmek değildir. Eğer öyle olsaydı, sahabeler ve sonra gelen Müslümanlar, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyayı kazanmak için çalışmazlardı. Buradan anlaşılıyor ki, dünyayı kalben terk edip, onun muhabbetini kalbin içine sokmamak ve dünya hayatında her an âhiret âlemine göçebilecek bir yolcu olduğumuzu unutmamaktır.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)