Ehl-i iman olanların ayrılıklarında da muhtelif derecelerde hüzün, gözyaşı ve burukluk vardır. “Acaba hüsn-ü hatimeye mazhar oldu mu? İmanla kabre girebildi mi?” endişesi, bu hüzün ve burukluğun kaynağını teşkil eder.
Fakat, bazı müminlerin ayrılığı vardır ki, bir çok alâmet ve işaretlerin delâletiyle o tam bir mutlu ayrılıktır. İşte Muharrem Kazancı Ağabey onlardan sadece birisidir. Pırıl pırıl nurani bir sima, daima gülümseyen bir yüz, şefkat dolu bakışlar, kırlaşmış ve düzgün taranmış sakalı, ince ve zarif vücudu ile seksenlik bir delikanlı gibiydi.
Onu ilk defa 1969 yılının bir ilkbaharında tanımıştım. Bakkal olarak çalıştırdığı dükkânından getirdiği üç koli yiyecek malzemesiyle, Kdz. Ereğli Nur dershanesini ziyarete gelmişti. Ne zaman gelse zaten boş gelmezdi. Eli açık ve çok cömert bir insandı. Otuz seneyi aşkın bir zamandan beri, Zonguldak Nur hizmetlerinin ana direğiydi. Mehmet Kutlular Ağabeyin tabiriyle “Zonguldak demek, Muharrem Kazancı Ağabey demektir.” Tam bir istikamet fedaisiydi. Bu kadar uzun bir zaman diliminde, içtimai ve dahili imtihanlarda hiç sarsılmamıştı. Nasıl bir hizmet anlayışı ile başlamışsa, öylece de noktalamıştı. Dershane hizmetlerinin yanı sıra, gazete ve neşriyatımızın da ihmal edilmemesi gereken çok önemli bir hizmet vesilesi olduğunu sık sık söylerdi. Hizmetle alâkalı her meseleye hiç üşenmeden koşardı. Yaşından beklenmeyecek kadar çevik ve dinçti. Hafif tansiyondan başka hastalığı bilinmiyordu. Haftanın hemen hemen her günü derslere katılırdı.
Muharrem Ağabeyle en son bir perşembe günü akşamı, Kilimli dershanesinin açılış programında görüştük. Kalabalık bir cemaat vardı. Zonguldak, Ereğli, Çaycuma, Bartın, Çatalağzı, Karabük ve Ankara’dan da gelenler olmuştu. Her birisiyle ayrı ayrı hukuku olan dâvâ arkadaşlarıyla sanki helâlleşmeye gelmişti. Bir ağabeyin tabiriyle melek gibi bir hal almıştı.
Cuma günü Zonguldak, Cumartesi günü Çatalağzı dersine katılıp, Yatsı namazının tesbihatını bizzat kendisi yapan Muharrem Ağabey, o havalide olması gereken son dershanenin de açılışını yaparak ve gözü arkada kalmayarak, Üstada ve Resülullah’a (asm) tekmil vermek üzere ve vazifesini hakkıyla yapmış bir dâvâ adamı vasfıyla, sabaha karşı bu fâni hayata gözlerini yumdu ve bir daha kapanmamak üzere âhiret hayatına açtı.
Vefat haberini İstanbul’da aldık. Umumi Temsilciler toplantısı bitmiş ve Ankara’ya dönecektik. Mehmet Kutlular Ağabey de olduğu halde iki taksiyle Zonguldak iline yöneldik. Cenaze namazına katılmak için, o bölgeden bütün dostları gelmişti. 1999 yılının bir ilkbaharında, Ulu Caminin içi dışı kalabalık bir cemaatle dolmuştu. Cenaze namazından sonra, düğün alayı gibi yüz civarındaki taksi konvoyu ile takip ettiğimiz Muharrem Kazancı Ağabeyi, ebedi âlemin ilk durağı olan kabir istasyonuna uğurladığımız zaman, rahmet yüklü bulutlardan yağmur damlaları yağmaya başladı.
O şimdi, kavak ve çam ağaçlarının altındaki kabrinde yeniden diriliş sabahını bekliyor ve başta Resülullah (asm) ve Üstad olarak bütün dostlarıyla sohbet ediyor. Seksen senelik hizmetle dolu geçen bir hayat, mutlu bir ayrılıkla son bulmuştu. Ve herkes “Muharrem Kazancı Ağabey kazandı.” diyordu. Ruhu şad, mekânı cennet ve derecesi yüce olsun, amin.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 0