Âhirzamanın fitnelerle dolu hadiseleri içindeki mağdur ve mazlum ehl-i imana nokta-i istinat ve dalâlet vadilerinde hayrete düşen ve manevi girdaplarından bir çıkış yolu arayan insanlığa, manevi bir rehber olan Bediüzzaman Hazretlerinin, muâsırı olan diğer âlimlerden farklı bir meslek ve meşrebi vardı.
Bediüzzaman, zamanın garibi, çağın bedii ve asrın manevi sahibiydi. Öyle halleri ve sözleri vardı ki, ekser muhatapları onu anlayamıyordu. Hatta ona mecnunluk isnat edenler olmuştu. Bundan dolayı tımarhaneye kadar sürüklenmişti. Fakat O, bunların hiç birisinden etkilenmemişti. Zira O, biliyordu ki manen vazifeliydi. En büyük gayesi, iman ve Kur’an hakikatleriyle milletin hatta bütün insanlığın imanını kurtarmak ve iman ile kabre girmelerini temin etmekti.
Bediüzzaman yönünü Allah’ın rızasına çevirmiş ve onun dışında hiç bir şeye iltifat etmemişti. Şan, şeref, şöhret, servet, insanların alkışı ve emsali şeyler, kendisine göre nefret ettiği boş şeylerdi. İnsanların beğenmesi, halkların hizmetini güzelce kabul etmesi ve etrafında toplanması onu fazla ilgilendirmiyordu. Zira onların hepsi, Cenab-ı Hakkın vazifesiydi. İsterse ve hikmeti iktiza ederse, bu mukaddes dâvâyı bütün dünyaya kabul ettirebilirdi. Onun için ne dahildeki ve ne de hariçteki kuvvetli cereyanlara itibar etmiyor, sadece ve sadece inayet ve Allah’ın yardımına dayanıyordu.
Müstakil bir hizmet ve iman cereyanı olarak özelliğini korumasına çok önem veriyor, talebelerine de aynı hassasiyeti göstermeleri için gerekli ikazları yapmaktan geri durmuyordu.
Hem manevi hem maddi bir kaç cihette kendisine sorulan bir suale, mecburiyet altında verdiği bir cevap, bu hassasiyetin iç yüzünü gözler önüne seriyordu. “Sual: Ne dahilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiç bir alâka peyda etmiyorsun? Ve Risale-i Nur şakirtlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun? Halbuki, eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden binler adam Risale-i Nur dairesine girip, parlak hakikatlerini neşredeceklerdi, hem bu kadar sebepsiz sıkıntılara hedef olmayacaktın!”
“Cevap: Bu alâkasızlık ve içtinabın en ehemmiyetli sebebi: Mesleğimizin esası olan ihlâs bizi men ediyor. Çünkü: Bu gaflet zamanında, hususan tarafgirâne mefkûreler sahibi, her şeyi kendi mesleğine alet ederek, hatta dinini ve uhrevî harekâtını da, o dünyevi mesleğe bir nevi âlet hükmüne getiriyor. Halbuki, hakaik-ı imaniye ve hizmet-i nuriye-i kudsiye, kâinatta hiç bir şeye âlet olamaz. Rıza-yı İlâhiden başka gayesi olamaz. Halbuki, şimdiki cereyanların tarafgirâne çarpışmaları hengâmında bu sırr-ı ihlâsı muhafaza etmek, dinini dünyaya âlet etmemek müşkülleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlâhiye (Allah’ın yardımına) dayanmaktır.” (Emirdağ Lâhikası s. 38) (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale- i Nur dersleri)