(Dünden devam)
Risale-i Nur mesleğini genel olarak dört temel esasta toplamak mümkündür. 1- Diyanet ciheti: “Mesleğimiz tarikat değil, hakikattir. Bu zamanda Sahabe mesleğinin bir cilvesidir.” diyen Bediüzzaman Hazretleri, tasavvuf berzahına uğramdan zahirden hakikate geçip, doğrudan doğruya iman hakikatlerine hizmet etmeyi esas almıştır. Müşrik bir toplumu iman ve tek olan Allah’a iman etmeye dâvet eden Sahabeler gibi, fen ve felsefeden gelen dehşetli bir dalâlet ile kalpleri yaralanmış, imanları sarsılmış ehl-i imanın imanını kurtarmak ve muhafaza etmek, Risale-i Nur hareketinin özünü ve esasını teşkil eder.
Şahsa bağlı bir usul yerine, meşveret temeline oturan bir cemaat yapılanması vardır. Dünyevî ve uhrevî, maddi ve manevi hiçbir şey beklemeden, yalnız ve yalnız Allah’ın rızası için hizmet edilir. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle “Hakikat-i İslâmiye içinde cereyan edip gelen esas velâyet, esas takva, esas azimet, esasât-ı sünnet-i seniye gibi ince fakat mühim esasları muhafaza etmek Risale-i Nur’un bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle ve hadisatın fetvalarıyla onlar terk edilmez.” tespitleri, bu hareketin ruhu hükmündedir.
Risale-i Nur hareketi, organize edilmemiş serbest bir üniversiteyi andıran bir hizmet modelidir. Hedefi dünya ve siyaset olan gizli bir cemiyet yapısı ve kurumsallık kimliğinden farklıdır. Sahabelerin îsar hasleti onda da vardır. Tefanî sırrıyla, bu dâvâya gönül verenler, kardeşinin nefsini kendi nefsine şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-i maddiye gibi şeylerde tercih ederler.
Bediüzzaman Hazretlerinin “Mesleğimiz haliliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş, en civanmert kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssül esası, samimi ihlâstır. Samimi ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinden sukut eder, ortada tutunacak bir yer bulamaz, gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var.” demesi, Risale-i Nur mesleğinin diyanete taallûk eden nirengi noktalarından biridir.
Siyaset ciheti: Bediüzzaman, her şeyin menfi olanına karşı, müspet olanına da taraftar olmuştur. Siyasetin menfi cihetlerinden biri olan, siyasetin dinsizliğe alet veya dinin siyasete alet edilmesine karşı olduğu gibi, ırkçılığa dayalı siyasetten yahut ihtilâl yoluyla devlet yönetimini din adına elde etmek ya da menfaat üzerine yapılan siyasetlerden, şeytandan Allah’a sığındığı gibi sığınmış ve kaçmıştır. Fakat, siyasetin dine dost ve hizmetkâr yapılması anlamındaki müspet siyaseti bilfiil uygulamıştır. Halk Partisine karşı, Demokrat Partisine destek vermesi bu kabildendir.
Cihad ciheti: “Bu zamanda dahil ve hariçteki cihad farkı pek azimdir. Dahildeki cihad başka, hariçteki cihad başkadır. Dahildeki cihad, müspet bir tarzda manevi tahribatı, manevi ihlâs sırrı ile tamir etmek şeklindedir. Harice karşı, ancak zaruret olduğu zaman kuvvetle mukabele edilir.” diyen Bediüzzaman, bu anlayışı “Mesleğimiz müspet harekettir, menfi hareket değildir.” cümlesiyle özetler. Bundan dolayı Nur Talebeleri, bir asrı aşan bir zamandan beri hiçbir menfi harekete ve asayişi bozacak fitnelere bulaşmadılar.
Saltanat ciheti: İslâm dininin öngördüğü bir devlet yönetim zorlaması yoktur. Bu cihet toplumlara bırakılmıştır. Adalet, meşveret ve hukuka dayalı bir kanun hâkimiyetinin esas alınması şart koşulmuştur. Dört büyük halife dönemi ise, adı konmamış dindar bir cumhuriyet modeli uygulamasıdır. Bediüzzaman Hazretleri de “Ben dindar bir cumhuriyetçiyim.” demiştir.

