İman ve İbadet

YALNIZ ALLAH’IN RIZASINI ESAS ALMAK

Âhirzamanın fitnelerle dolu hadiseleri içindeki mazlum ehl-i imanına nokta-i istinat, dalâlet vadilerinde hayrete düşen ve manevi girdaplarından bir çıkış yolu arayan insanlığa, Kur’an hesabına manevi bir rehber olan Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, muasırı olan diğer âlimlerden farklı bir mesleği ve meşrebi vardı.

O, zamanın garibi, çağın bedii ve asrın manevi sahibiydi. Öyle halleri ve sözleri vardı ki, çoğu muhatapları onu anlayamıyordu. Hatta ona mecnunluk isnat edenler bile olmuştu. Bu yüzden meşrutiyet döneminde tımarhaneye kadar sürüklenmişti. Fakat o, bunların hiç birisinden etkilenmemişti. Zira o, vazifeli olduğunu biliyordu. En büyük gayesi, iman ve Kur’an hakikatleriyle cemiyetin ve bütün insanlığın imanını kurtarmak ve imanla kabre girmelerini temin etmekti.

Yönünü yalnız Allah’ın rızasına çevirmiş, onun dışında hiç bir şeye iltifat etmemişti. Şan, şeref, şöhret, servet, halkın alkışı ve bunun gibi şeyler, kendine göre nefret ettiği şeylerdi.

İnsanların beğenmesi, halkın hizmetini kabul etmesi ve etrafında toplanması onu fazla etkilemiyordu. Zira onlar, hep Cenab-ı Hakkın vazifesiydi. İsterse ve hikmeti iktiza ederse, bu hizmeti bütün dünyaya kabul ettirebilirdi. Onun için ne dahildeki ve ne de hariçteki kuvvetli cereyanlara itibar etmiyor, yalnız ve yalnız Allah’ın rızası ve yardımına dayanıyordu.

Müstakil bir cereyan ve iman hizmeti olarak özelliğini korumasına çok önem veriyor ve talebelerine de aynı hassasiyeti göstermeleri için gerekli ikazları yapmaktan geri durmuyordu. Bu sayede, iman hizmeti dünya çapında gelişmeler kaydetti. Bunun için Allah’a ne kadar şükür edilse yine de azdır.

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları)

Reklam

Yorum Yap