Hayat

UHUD SAVAŞI VE OKÇULAR

İslâm tarihinin ilk yıllarında, sonucu mağlubiyetle biten tek muharebedir Uhud Savaşı.

Hakkında vahiy olmayan her meselede, Sahabeleriyle istişare eden Sevgili Peygamberimiz (asm), Uhud Savaşı için de istişare etmiş; neticede, kendi fikri şehirde kalıp müdafaa yapmak olduğu halde, bilhassa genç Sahabelerin, Bedir Savaşındakine benzer şekilde arslanlar gibi çarpışıp şehit olmak arzu ettiklerini bildirmeleri ve ekseriyet teşkil etmeleri sonucu, meydan muharebesi kararı alınmıştır. Daha sonra yaşlı ve tecrübeli Sahabelerin ikazı üzerine Resülullah’a (asm) gelip fikirlerinden vazgeçtiklerini söylemelerine rağmen “Bir peygamber zırhını giydikten sonra, savaş bitmeden onu çıkarmaz.”diyen Allah’ın Resûlü (asm), meşveret kararının sonucu mağlûbiyet de olsa, onu tatbik eder ve ümmetine böylece muhteşem bir örnek olur.

Ancak, karar çıktıktan sonra, Peygamber Efendimiz (asm) harp inceliklerini dikkate alarak mükemmel bir plan yapar. Plan gereği, savaş meydanına hakim Ayneyn Tepesine, Abdullah bin Cübeyr kumandasında elli okçu asker yerleştirir. Ve onlara şöyle emir verir: “Savaşın sonucu ne olursa olsun, hatta bizim cesetlerimizi kargalar yediğini görseniz bile, siz burayı katiyyen terk etmeyeceksiniz. Ne zaman ben emir gönderirsem, o zaman ayrılacaksınız.” Bu hususta okçulara sıkı sıkıya tembih eder.

Uhud Dağı önündeki geniş meydanda şiddetli bir muharebe başlamıştır. Müşrikler, Müslümanlardan kat kat sayıca yine üstündür. Ortalık toza dumana karışmıştır. Bağrışmalar, feryatlar, ölenler, yaralananlar arasında kıyasıya bir mücadele sürüp gitmektedir. Yavaş yavaş galibiyet ibresi Müslümanlar tarafına dönmektedir. Ve nihayet müşrikler bozguna uğrar ve kaçmaya başlarlar.

Bir grup süvarisiyle savaş meydanının bir yerinde neticeyi bekleyen ve sürekli tepedeki okçuları gözetleyen biri vardır. O, bir harp dâhisi olan ve ileride Müslümanlığı kabul ederek Allah’ın kılıcı unvanını alıp, İslâm ordusunun baş kumandanlığına getirilecek olan Halid bin Velid’den başkası değildir.

Müşrik ordusunun kaçması üzerine ganimet toplamakla meşgul olan meydandaki askerlere, Resülullah’ın (asm) emirlerine rağmen yerlerini terk eden tepedeki okçular da katılırlar. Geride on kişi kalmıştır. Onlar, her şeye rağmen Resülullah’a (asm( itaati ve yerlerinde sebat etmeyi tecih etmişlerdir.

İşte, Halid bin Velid’in beklediği an gelmiştir. Savaşın başından beri böyle bir fırsatı beklemektedir. Süvari birliğine hücum emri verir. Okçuların bulunduğu tepenin etrafını dolaşarak, hem tepedeki okçuları hem de ganimet toplamakla meşgul İslâm askerlerini şehit etmeye başlar. Zafer sevinciyle ganimet derdine düşen askerler şaşkına uğrar. Savaşın sonucu tersine döner ve İslâm ordusu galibiyet yerine mağlubiyete düşer. Bunun en önemli sebebi ise, emre itaatte kusur gösterip, yerinde sebat gösteremeyen okçulardır. Galibiyet ve ganimet tablosu onları yanıltmıştır.

Resülullah’ın (asm), okçuları oraya niçin diktiğinin ve neden sıkı tembihte bulunduğunun hikmeti anlaşılmıştır, ama iş işten geçmiştir. Mağlubiyetin acı neticesi, yetmiş şehitle maalesef tadılmıştır.

Evet, İslâm tarihinde vukua gelen bu acıklı tablodan her devrin, özellikle asrımız Müslümanlarının ve bilhassa Nur Talebelerinin alacağı çok dersler ve ibretler vardır.

asyanur.info    samicebeci.net

 

Reklam

Yorum Yap