Hayat

TENKİT HASTALIĞI

Bediüzzaman Hazretlerinin şu tespitleri çok önemlidir: “Hak ve hakikatin, Kur’an’ın ve imanın hizmeti olan büyük bir vazife-i âliyeyi omzunda taşıyan zatlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnettar olur, şükreder. Sakın birbirinize karşı tenkit kapısını açmayınız.Tenkit edilecek şeyler, kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan  memnun oluyorum. Siz de Üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız. Âdetâ her biriniz, ötekinin faziletlerine nâşir olunuz.”

Sadece şu ölçü hayata geçirilse bile, tamamen ihlâsa dayandığı için, iman hizmetinde görülmedik inkişafları mahsul verir. Fakat, kör olası nefis insana bu hakikatleri yaşama yerine tam tersini yaptırıp “O adam olursa, ben yokum. Ya o, ya ben.” dedirterek, cüz’i kusurlar yüzünden dâvâ arkadaşına karşı rakibâne ve düşmanca tavırlar aldırır. O zaman, ortada ne ihlâs kalır ve ne de hizmet. Tabii ki, arkadan manevî tokatlar gelir. Bu sefer de “Biz ne ettik de, bu işler başımıza geldi?”diye sebep aranır. Kardeşim ne etmedin ki? Temele dinamit koy, sonra da bu bina niye yıkıldı diye hayret et; olur mu?

Nasıl olsa müşterek hizmetler aynı havuza dökülüyor ve her bir Nur Talebesinin amel defterine, bazı şartlara riayet edilerek yazılıyor. Niçin hazımsızlık, rekabet ve tenkitler yapılsın ki?

O halde birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmek, eksik ve noksanlarımızı tamamlamak, şahsî kusurları affetmek, aynı hizmette istihdam edildiğimiz için şükredip memnun olmak; meziyetlerimizle iftihar etmek ve birbirimizin şevkini ve gayretini kamçılamak en önemli vazifelerimizden olduğu bilinmelidir. Bakın o zaman iman hizmeti nasıl inkişaf ediyor.

asyanur.info      samicebeci.net

Reklam

Yorum Yap