Süleyman beyle sohbetimiz gittikçe koyulaşıyordu. “Diğer canlılardan farklı olarak akıl gibi bir nimeti başında taşıyan insan, üstünde yaşadığı dünyaya ve onun bağlı olduğu güneş sistemine dikkatli bir gözle baksa, hiç bir şeyin nizamsız ve gayesiz olmadığını görecek ve çok ince hesaplarla kurulan bu düzenin kendi kendine oluşamayacağını idrak edecektir. Elbette, varlıklar içinde seçkin bir yeri olan insan da nizamsız, gayesiz olamaz ve yaşadığı her ânından ve her yaptığından hesap vermek üzere, başka bir âleme intikal edecektir.

Bahsi geçen hakikat olmayacaksa, insana verilen sınırsız istidat ve kabiliyetler anlamsız, abes ve beyhude olur. Onun için, bütün semavî kitapların en sonuncusu ve en mükemmeli olan Kur’an-ı Kerim’de binden fazla ayetler ile insanın ölümünden sonra yeniden yaratılacağı ve ölümsüzlük özelliğine sahip olan ruha bedenin arkadaş edileceği, aynı zamanda hem mükâfatın hem de cezanın ruh beden müşterekliğinde gerçekleşeceği haber verilmiştir. Her baharda, kışın kurumuş ve ölmüş bitki ve ağaçların yeniden diriltilmesi, insan türünün yeniden diriliş sabahında diriltileceğine örnek olarak gösterilmiştir.”

Biz, Süleyman beyle bu minval üzere konuşurken, ön koltukta oturan ve sonradan doktor olduğunu öğrendiğim genç bir bayan arkaya döndü ve “Başından itibaren konuşmalarınızı dikkatli bir şekilde dinliyorum. Ben bu meselelerin bu kadar ikna edici bir tarzda anlatılabildiğine ilk defa şahit oluyorum. Siz bunları nereden anlatıyorsunuz, kaynağınız nedir?” diye nezaketle sordu. Ben de bu anlatılanların, Kur’an’ın en son dersi ve bu çağa bir mesajı olan ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, ilhama dayalı olarak telif ettiği Risale-i Nur adındaki tefsirlerden nakil olduğunu söyledim. Doktor hanım da “Eğer bu eserlerin okunup müzakere edildiği sohbet toplantıları varsa ben de iştirak etmek isterim. Çünkü, Müslümanız diyoruz ama onun gereklerini yerine getirme hususunda hiç bir gayretimiz olmuyor. Bu yüzden vicdan azabı çekiyorum ve hiç bir hazırlık da yapmadığımdan ölümden son derece korkuyorum.” dedi. Bunun üzerine biraz ölümün mahiyetinden ve dünyaya gelişimizin gayelerinden bahsettik. Kayseri temsilcimizin telefonunu vererek onun aracılığı ile oradaki hanım kardeşlerimizi bulabileceğini söyledim.

Saatler su gibi akıp gitmiş ve sohbetle geçen yolculuğumuz çabucak bitmişti. Otobüsümüz bizim için âdeta seyyar bir medrese olmuştu. Doktor hanımın yanında oturan yaşlı teyze de bir kartımızı istiyor, torunlarının bu gibi hakikatlere şiddetle ihtiyacı olduğunu söylüyordu.

Yol arkadaşım Süleyman Abravcı beye Tabiat Risalesini ve mesai arkadaşı olan bir Fransız için de Fransızca bir risaleyi hediye ettim. Telefon ve adreslerimizi karşılıklı alıp ayrıldığımızda, kırk yıllık iki dostun ayrılması gibi duygularla, tekrar buluşmak dilek ve temennisiyle vedalaştık.

Aslında her birimiz sürekli hareket halinde olsak ve çevremizdeki insanlarla bildiğimiz hakikatleri paylaşmaya çalışsak, inanın toplum daha kısa zamanda kendine gelir. Böyle bir çalışmaya ise, yalnız Müslümanların değil, bütün insanlığın ihtiyacı var. Gayret bizden, yardım ise Allah’tandır.

(Not: Üç aylarınızı ve gelen Regaip Gecesini tebrik eder, hem ülkemize hem İslâm âlemine hem de bütün insanlık âlemine hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ederim.)

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları)  (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)