Risale-i Nur Külliyatı içinde Mektubat adındaki eserin, 28. Mektup Birinci meselesinin sonunda bir rüya tabiri olduğu görülür. Bediüzzaman bir talebesinin gördüğü rüyasının tabirini yaparken, rüyada görülen sarıklı bir gençten bahseder.
Aynen şöyle: “Sarıklı küçük genç bir zât ise, Hulusi’ye omuz omuza verecek, belki geçecek birisi nâşirler ve talebeler içine girmeye namzettir. Bâzılarını zannederim, fakat kat’i hükmedemem. O genç, kuvve-i velâyetle meydana çıkacak bir zâttır. Sair noktaları sen benim bedelime tabir et.”
İşte, görülen bir rüyanın içinde cüz’i bir yer tutan bu sarıklı genç meselesi, geçmişte de, şimdide de cemaati meşgul etmektedir. Acaba o kim? Şimdiye kadar “O sarıklı genç benim.”diye kimler çıkmadı ki!
Halbuki, hem Sungur Ağabeyden hem de Bayram Yüksel Ağabeyden dinlediğimiz bir hatırada Bediüzzaman Hazretleri, ders esnasında bu sarıklı gençten bahis açar. 1930 tarihinde geçen bu rüya tabirinden yirmi üç sene sonra, Bediüzzaman Isparta’da bulunan ve şimdi müze olarak kullanılan dershanede kalırken, yanında Tahirî, Zübeyir, Sungur, Bayram, Ceylan ve Hüsnü Bayram Ağabeyler olduğu halde “O sarıklı genç hanginiz?”diye sorar. Son derece mütevazı olan talebeleri sükût edince, kendisi cevap verir. “O sarıklı genç hiç biriniz değilsiniz. Ancak o, hepinizden meydana gelen şahs-ı manevinizin tâ kendisidir.” Böylece, sarıklı genç meselesinin ne anlama geldiği çözülmüş olur.
Bu itibarla, kimse sarıklı genç iddiasında bulunmamalıdır. Bilâkis, cemaat içinde şahsiyetçilik yapma yerine, şahs-ı manevi havuzunda erime fazilet ve meziyetini göstermelidir. Zira, Risale-i Nur mesleğinde şahs-ı manevi, meşveret ve şura esas, şahsiyetçilik peşinde koşmak ise kaide dışıdır.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)