Doğu illerinden biri olan Bitlis’e bağlı Hizan ilçesinin, sarp ve yalçın dağlarının eteklerine kurulan Nurs köyü, yeni bir doğuma şahit oluyordu. 1877 yılının son ayında bir sabah dünyaya yeni bir çocuk gelmişti. Meraklı gözlerle etrafına bakan bu çocuk, daha sonra Nurs köyünün adını dünyaya duyuracak olan Said Nursî’den başkası değildi.
Çocukluk yılları bir çok harikalarla geçen ve Arapça dil bilgisi gramerini kısa zamanda elde eden küçük Said, Doğu Beyazıt ilçesinde kaldığı üç ay içinde, Şeyh Celâlettin nezdinde on beş senede ancak tahsil edilebilen doksan cilt kitabı bitirmiş ve onlardan sorulan her çeşit soruya doğru cevaplar vererek, hocalarından hakkıyla Bediüzzaman ünvanını almıştı.
Doğu âlimleri ile yaptığı bütün ilmî münâzaraları kazanan ve nihayet 1907 yılı sonuna doğru ilk defa İstanbul’a gelen Bediüzzaman, Şekerci Han’dan kiraladığı odasının kapısı üzerine “Burada her türlü suale cevap verilir, her türlü müşkül halledilir fakat bizden sual olmaz.” ibaresini yazdırarak bütün dikkatleri üzerine çekmiş ve her çeşit ilim dalından sorulan en zor suallere verdiği doğru cevaplarla, İstanbul âlimlerinin takdirlerini kazanmıştı.
Bu arada gelen âlimlere, doğu illerinin eğitim ve öğretim cihetinden ne kadar geri kaldığını, cehaletin had safhada olduğunu ve o bölgede de mektep ve medreseler açılmasının şart olduğunu izah etti. Böylece, ilim çevrelerinde kamuoyu oluşturan Bediüzzaman, bu düşüncelerini 2. Abdülhamid Han hazretlerine kadar duyurmaya muvaffak oldu.
Fakat, onu istemeyen rakiplerinin ihbarlarıyla Toptaşı Tımarhanesine düştü. Ancak, bir Ermeni bir Yahudi ve bir de Türk doktorun muayene etmesinden sonra “Eğer, Bediüzzaman deliyse, dünyada hiç bir akıllı adam yoktur.” diye rapor veren doktorların gayretiyle tımarhaneden kurtuldu. (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 0