Tek partili diktatörlük yıllarında, Batılı bir toplum oluşturmak uğruna, milletimiz bin yıllık geçmişinden koparılmak, milli ve dînî değerlerinden uzaklaştırılmak istenmişti. Böylece, Doğulu bir bir toplum olan Türk milleti, muasır milletler seviyesine yükselerek, Batılı toplumlar sınıfına dahil olacaktı.
Kaynağını milletten almayan ve bir avuç yarı aydın ve rütbeli rütbesiz bürokratların hevesine dayanan bu hareket, milleti zorla tepeden şekillendirmekten başka bir şey değildi. Milletin hak ve hürriyetlerini bütün gücüyle savunan ve çok sesli olan birinci meclis dağıtıldıktan sonra “Bize, kız gibi bir meclis lâzım.”diyen bir zihniyet tarafından, çeşitli entrikalarla kurulan ikinci meclise çıkarttırılan kanunlarla yapılan devrimler, zorla tepeden şekillendirmenin delilleriydi.
1950 yılına kadar çeyrek asır ülkeyi açık bir hapishaneye çeviren ve devrimlere aykırı hareket ediyor diye millete akıl ve hayale gelmedik zulüm ve işkenceleri reva görenler, mutlak bir istibdat idaresi damgasını yemekten kendilerini kurtaramadılar. Bediüzzaman onlara “İstibdad-ı mutlaka cumhuriyet namını vermekle, sefahet-i mutlaka medeniyet adını takmakla, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla, cebr-i keyfi-i küfriye kanun namını vermekle.”tespitini yaparak, uygulanan rejimle kimseyi kandıramayacaklarını söylüyordu.
Ancak, kendi devleti tarafından mâruz kaldığı zulümlerden dolayı devletine küsen millet, bir iki vukuattan başka menfi bir tavra girmeyip, pasif direnişi tercih etti ve eline geçecek ilk fırsatı beklemeye başladı.
Bir çeyrek asır boyunca camileri depo ve ahır yapan, Ezan-ı Muhammediyi (asm) susturan, İstiklal mahkemelerinde başta din adamları olarak muhaliflerini önce asıp sonra muhakeme eden, milletin inancına, ibadetine, kılık ve kıyafetine müdahale eden, ülkeyi İslâm âlemiyle bağlayan bütün bağlarını tahrip edip koparıp atan ve daha akıl ve hayale gelmedik dehşetli plan ve entrikalarla milleti inim inim inleten istibdad-ı mutlak yönetiminin başları, neler yaptıklarının farkında olmalılar ki “Tarih bizi diktatör olarak yazacaktır.”deme ihtiyacında olmuşlardır.
İşte, böylesine baskıcı, hak ve hürriyetleri tanımayan keyfi idareye, millet ilk fırsatta gereken cevabı vermiş ve 1950 seçimiyle o zihniyete öyle bir tokat vurmuştur ki, sesi Çin’den duyulmuş ve onu bir daha kendi hür iradesiyle iktidara getirmemiş ve bundan sonra da getirmeyecektir. Fakat, mayası entrika ve hile ile yoğrulmuş bu müstebit zihniyet, orduyu siyasete alet ederek darbeler yaptırmış ve ülkenin maddi manevi gerilemesi pahasına, iktidar koltuklarını kapmaya çalışmıştır. Yakın tarihimiz bunun bir çok örnekleriyle doludur.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)