Müminler bir vücudun âzâları gibidir. Bir yerine bir diken batsa, bütün vücut onu hisseder.” hakikatine Cezayir Müslümanları örnek olarak gösterilebilir. Bir hayli zamandır iç savaş yaşayan ve on binlerce vatandaşın birbirini öldürdüğü bu hazin manzara, diğer bazı İslâm ülkelerindeki aynı durumdan dolayı müminleri derinden üzüyor.
Uzun zamanlar boyunca Fransızların sömürgesi olup, onların kültürlerinin etkisinde kalan Cezayir, büyük ekseriyeti Müslüman olan bir ülkedir. Lâik Fransa’nın sefih medeniyetinin etkisiyle inancından, âdet ve geleneklerinden bir hayli uzaklaşan, lâik hayat anlayışını medeniyet zannederek köklerinden bir hayli kopan Cezayirliler, 1980 yıllarından itibaren gelişen dine dönüş rüzgârlarından etkilenip, yeniden dinlerine sarılmaya başladılar.
!990 yıllarına gelindiğinde, İslâmî yaşantıda bir hayli mesafe alan inançlı Cezayirli Müslümanlar, İslâm âleminin bir çok ülkesinde olduğu gibi, din adına devleti ele geçirmeyi ve devlet gücüyle Müslümanca hayatı topluma kabul ettirmeyi, hatta kabul etmeyenlere zorla dini dayatmayı doğru bir metot zannederek, İslâmın özüne göre yanlış bir yola girdiler.
Dini siyasete alet ederek, onun gücüyle iktidar olmayı tercih eden İslâmî Kurtuluş Partisi (FİS), ilk seçimlerde yüzde otuz civarında oy alınca, bu durumdan çok rahatsız olan lâik iktidar, seçimleri iptal edip parti yönetimini hapishanelere doldurdu. Taraftarları da yer altına girip, ülkenin huzur ve güvenini sarsmaya teşebbüs ettiler.
Seyit Kutup, Hasan el Benna ve Mevdudi gibi tanınmış çağdaş âlimlerin, önce iktidar sonra toplumun ıslahı gibi bir cihette yanlış metotlarını benimseyen, İslâm dinini baskı ve tahakküm aracı zanneden dindar çevrelerin yanılgısına, Cezayirli Müslümanlar da düştüler.
Halbuki, güneş misal İslâm hakikatleri, değil yeryüzündeki cam parçası mesabesindeki siyasetlere, kâinata bile âlet edilmemesi gereken bir hakikatti. Din, asla ve kesinlikle siyasete ve iktidar oyunlarına âlet edilmemeli, bilakis eğer mümkün olsa siyaset dine hizmetkâr edilmeliydi. Zira din, herkesin ortak kutsal değeriydi.
Kaldı ki, tam bir hürriyet ortamında, gönül rızasıyla, ikna ve ispata dayalı bir inanç ve iman olmadığı takdirde, tepeden inme ve dayatmacı ve din adına baskıyı netice veren bir metot, kâfiri münafık edip, zulme sebebiyet vererek gelip geçici olurdu.
Asr-ı Saadetteki hizmet, samimi bir imana, akılları ve gönülleri kazanmaya dayalı bir metoda dayanıyordu. İslâm dininin ikna kılıcı, irşat ve tebliğ usulü kalpleri fethediyor, gönüller üzerine kurulu bir adalet, güneş gibi gözleri kamaştırıyordu. İslâm dinini yok etmek için taarruzlar olduğu zaman da, sadece müdafaa savaşları yapılıyor, onun dışında barış ve huzur içinde İslâm hakikatleri tebliğ ediliyordu. (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 0