İnsanlık tarihine baktığımız zaman, aşiret, kabile, derebeylik, krallık ve padişahlık yönetimlerinden; nihayet  meşrutiyet ve cumhuriyet yönetimlerine geçildiği görülür. Bu dönemlerden hürriyet ve demokrasiye geçinceye kadar uğrunda çok kanlar döküldüğü ve büyük bedeller ödendiği tarihi bir gerçektir.

Demokrasinin beşiği olarak gösterilen ilk hareket, 1215 yılında İngiltere’de yaşanan Magna Karta olayıdır. Halk verdiği verginin nerede kullanıldığını kraldan sormakta ve cevap istemektedir. Yönetilenlerin, yönetenlere harcamaları nasıl yaptığını sorması Batı toplumlarında ilk defa olmaktadır.

1776 Amerikan İstiklal Beyannamesi ve 1789 Fransız Büyük İhtilâliyle, Batılı devletlerde başlayan hürriyet ve cumhuriyet dalgası, sirayet teorisiyle Osmanlı Devletini de etkilemiş ve 1839 Tanzimat Fermanı ile ilk kıvılcımlar parlamış ve 1876 yılında 1. Meşrutiyet ile ülke gündemine girmiştir. Ancak 1877 Osmanlı-Rus savaşının patlak vermesiyle kapatılan meclis, otuz üç sene süren bir aradan sonra, 23 temmuz 1908 tarihinde  tekrar açılmış, padişah 2. Abdülhamit Han tarafından 2. Meşrutiyet ve hürriyet resmen ilan edilmiştir.

1907 yılında ilk defa geldiği İstanbul’da, Osmanlı aydınları arasındaki tartışmalara katılan ve bir din âlimi sıfatıyla muhtelif gazetelerdeki makalelerinde hürriyet ve meşrutiyet hakkındaki fikirlerini söyleyen Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin görüşleri, üzerinden yüz seneden fazla bir zaman geçtiği halde hâlâ tazeliğini koruyor.

“Meşrutiyet ‘Ve emruhum şura beynehüm. Ve şavirhüm fil emr.’ ayet-i kerimelerinin tecellisidir ve meşveret-i şer’iyedir. Meşrutiyet, hâkimiyet-i millettir. Adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvettir.” “Asıl şeriatın meslek-i hakikiyesi, hakikat-ı meşrutiyet-i merûadır. Demek meşrutiyeti delail-i şer’iye ile kabul ettim.” “Hakâik-ı meşruiyetin sarahaten ve zımnen ve iznen dört mezhepten istihracı mümkün olduğunu dâvâ ettim.” (Divan-ı Harb-i Örfi)

31 mart 1909 hadisesi münasebetiyle muhakeme edildiği Askeri sıkı yönetim mahkemesinde meşrutiyet lehindeki fikirlerini tekrarlayan ve berat eden, hürriyet ilanının ikinci gününde ve daha sonra Selânik Hürriyet Meydanında irticalen söylediği “Hürriyete Hitap” namındaki nutkuyla, din namına meşrutiyeti ve hürriyeti sahiplenen Bediüzzaman Hazretleri, Cumhuriyet döneminde çıkarıldığı mahkemelerde cumhuriyet aleyhtarı olmakla suçlandığı zaman “Ben dindar bir cumhuriyetçiyim.” diyerek dört büyük halife döneminin adı konmamış bir dindar cumhuriyet uygulaması olduğunu ifade emiştir. (Devamı yarın)

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)

Views: 0