İnsanlık tarihi boyunca farklı dinlere mensup olan toplumlarda, sosyal hayatın iyice yozlaştığı, ahlâki değerlerin bozulduğu zamanlarda hep bir kurtarıcı beklenmiş ve Son Peygambere (asm) gelinceye kadar, Allah mutlaka bir peygamber göndermiş ve bu beklentiyi karşılıksız bırakmamıştır.
Peygamberlik kurumunun kapısını Hazret-i Muhammed (asm) ile kapatan Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimizin (asm) haber verdiği şekilde, her yüz yıl başında bir müceddit tayin ederek ve onun dışında nice mürşitler, kutuplar ve bir nevi Mehdileri vazifeli kılmak suretiyle, fesadı ve bozulmayı önlemiş ve İslâm dininin özünü muhafaza etmiştir.
Asr-ı Saadet sonrası İslâm dinini bu vazifeli şahsiyetler tarafından koruyan ve âdetini böyle devam ettiren Cenâb-ı Hakkın, âhirzamanın en büyük fesadı zamanında, geçmiş büyük zatların bütün vazife sahalarını Allah’ın izniyle üstlenen ve kendinden sonra başka bir müceddidin gelmesine ihtiyaç bırakmayacak tarzda vazifesini yerine getiren ve Büyük Mehdi ünvanına sahip olan son bir müceddidi vazifelendirmesi, adaletinin, hikmetinin ve rahmetinin gereğidir.
Ancak, imtihan sırrının bir icabı olarak, herkesin onu gerçek Mehdi olarak bilmesi mümkün olmayan ve lâzım da olmayan o büyük şahsın, her icraatı hârikulâde olması ve tek başına dinsizliğe karşı koyması ve bir cemaati temsil etmeden vazifesinde muvaffak olması, âdetullah kanunlarına uygun düşmez. Çünkü, âhirzaman cemaat zamanıdır. Çeşitli şekillerde teşkilatlanan ve şahs-ı maneviler teşekkül ettiren ehl-i dalâlete karşı, Hazret-i Mehdi’nin tek başına mücadelesi neticesiz kalmaya mahkumdur. Cemaat teşkil etse bile hizmetini kendi şahsıyla bağlasa, yine başarısızlık söz konusu olur. Çünkü, her fâni gibi Mehdi vefat ettiği zaman, kısa bir zaman sonra ortaya koyduğu hizmeti de sona erer.
Bahsi geçen hakikatlere ve hikmetlere binaen, Hazret-i Mehdi vazifesine başladığı zaman, en kısa zamanda bir cemaat teşekkül ettirecek ve Allah’ın izin ve yardımıyla, telif ettiği eserleri etrafında o cemaati toplayacak ve onun şahs-ı manevisini temsil ederek ehl-i dalâlete meydan okuyup, müspet hareket ve hizmet çerçevesinde dinsizliğin temellerini darmadağın ederek belini kıracak ve İslâm dinini lâyık olduğu yere yükseltecektir. Hem de eserlerini ve teşkil ettiği cemaat ve hizmetleri kendi şahsıyla bağlamayacak, sürekli kendi şahsını geri bırakıp, eserlerini ve cemaatin şahs-ı manevisini ön plana çıkaracaktır. Zira, Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi “Bâki hakikatler, fâni şahıslar üzerine bina edilmez. Her cihetle kemalde ve devamda olan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye maruz ve müptela olan fertlerle bağlanmaz. Bağlansa, vazifeye ehemmiyetli zarardır.” (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 0