İman ve İbadet

KALP VE SEVGİ HİSSİ

İnsanın mahiyetinde biri maddi, diğeri manevi olamak üzere iki tane kalp vardır.

Maddi kalp bir et parçasıdır. Vücudun her tarafına kan pompalar. Durduğu zaman o insan da ölüme maruz kalır.

Manevi kalp bir lâtife, bir duygudur. Hislerin aynası olan vicdan ile fikirlerin aynası olan dimağdan meydana gelir. İnkârcılık sebebiyle manevi kalp sekteye uğrar. O insan da yaşayan bir ölüden farksız hale gelir.

beynin sağ yarım küresi his ve duyguların, sol yarım küresi de fikirlerin merkezidir. Manevi kalp, santral gibi bütün lâtifelerin odak noktasıdır.

Muhabbet denilen sevgi hissinin kaynağı Manevi kalptir. Allah, o kalbe sonsuz bir sevme kabiliyeti vermiştir. Bu sınırsız kabiliyetin veriliş gayesi de, nihayetsiz bir muhabbetle Allah’ı sevmek içindir. Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin tespitiyle “Batın-ı kalp, ayine-i Sameddir.”Allah’tan başka olan ve Allah için olmayan sevmekler, sevgi hissinin yoldan çıkmış halidir. Böyle bir kalp, sahibini derin elem ve acılar içinde bırakır. Dünya o insana zindan gibi olur. Çünkü “Yerinde sarf olunmayan bir muhabbetin cezası, merhametsiz azap çekmektir.”

İnsan, yaratılıştan hadsiz bir muhabbetle Allah’ı sevmeye kabiliyetli bir tarzda yaratılmıştır. Çünkü insan fıtratında cemal, kemal ve ihsana karşı sevmek vardır. Elinde olmadan ve her hangi bir sebep olmaksızın güzel ve mükemmel şeyleri sever. Cemal, kemal ve ihsanın derecesi arttıkça, o sevgi hissi de artar ve aşkın en son noktalarına kadar gider.

Bediüzzaman’ın tespitiyle “Bu küçük insanın, küçücük kalbinde kâinat kadar bir aşk yerleşir. Evet, kalbin mercimek kadar bir sandukçası olan kuvve-i hafıza, bir kütüphane hükmünde binler kitap kadar yazı içinde yazılması gösteriyor ki, kalb-i insan, kâinatı içine alabilir ve o kadar muhabbet taşıyabilir.

Madem insan fıtratında cemal, kemal ve ihsana karşı hadsiz bir sevme kabiliyeti vardır. Baştan aşağıya kadar bütün kâinatı güzelleştirmesiyle, sonsuz güzel olduğunu ve nakışlı sanat eserleriyle kusursuz bir mükemmelliğe sahip bulunduğunu gösteren Allah, elbette sonsuz bir muhabbetle sevilmeye lâyık ve müstehaktır.

Her kesin bildiği bir gerçektir ki, insan kendi mutluluğundan lezzet aldığı gibi, alâkadar olduğu kimselerin mutluluğundan da lezzet alır. Kendini belâ ve musibetlerden kurtaranı sevdiği gibi, sevdiği kimseleri kurtaranı da öyle sever.  İşte bu halet-i ruhiyeye binaen insan, Allah’ın nihayetsiz ihsanların yalnız bunu düşünse ki, “Beni yaratan Allah, beni ebedi karanlıklar âlemi olan yokluktan çıkardığı gibi, ölümden sonra tekrar yok olmaktan kurtarıp, ebedi bir Cennette, ebedi ihsan ve nimetlere mazhar edecek. Bütün sevdiğim insanları dahi aynı nimetlere nail kılacak. Elbette, böyle ebedi ihsanlara karşı, kâinat kadar bir kalbim olsa muhabbetle doldurmak isterim.”diyecek. Ve  o niyetle Allah’ı sevecektir.

asyanur.info

Reklam

Yorum Yap